19 Temmuz 2012 Perşembe

demek sen de gittin...

öyle bir dönemecindeyim ki hayatın, hayat artık sen orta yaşa doğru gidiyorsun, 3. nesil değil 2. nesilsin mesajları veriyor bana.

dün gibi gözümün önünde duran zamanların 7-8 yıl önce olduğunu anlayınca hüzünlendiğim bir dönemimdeydim zaten ben.

zaten son birkaç yılı anlamadım ki ben, şaka gibi tüm aile büyüklerini sürüklüyor ve gidiyor diye isyanlardaydım.

mayıs sonu Emre'yi de alıp köye gittiğimde, babaanem "dedende anneannende ne ağladın. benim cenazeme de gelecek misin? benim için de ağlayacak mısın kızım?" demişti. ben de "elimizde bir sen kaldın" mümkünse ölme diye takılmıştım. hatta naısl olduysa akıl edip, hiç fotoğraf çektirmeyen, o muhabbetlere girmeyen babaanneme poz verdirmiştim bizim balkonda, elimizde son fotoğrafı olarak kaldı işte.

çok iyi anlaşıyordum dersem yalan olur ne yazık ki. özellikle çocukluk dönemimden sonra anneme dedikleri, ailemizin iç işlerine karışmaları yüzünden hep tepkiliydim ona.

bu tepkimin geçmesi için kendi evimi barkımı kurmam ve büyüklerimizi kaybetmeye başlamam gerekmişti.

ben yumuşamıştım artık yumuşamasına ama o bunu bildi mi, hiç bilemiyorum. ne yazık ki arayıp sormazdım hiç, bu konuda vefasızlığıma hep kızıyorum şimdi. köye gidince uğrardım ama öperdim elini, "hakkını helal et" derdim hep, genelde cevap vermezdi, güle güle kızım derdi sadece.

üst kata bağırırdı hep sabahın köründe. "geliiin" diye. uyumamız tuhaftı ona göre güneş açtıktan sonra. biliyorum ki ben yanlıştım hep ona göre, o ise benden farklı bir dünyada yaşıyordu işte.

şimdi ne yazık ki o da gitti. bugün tam 7 gün oldu.

düşünüyorum da, o köyden başka dünyası olmadı hiç, hiç görmedi başka yerler. bildiğinden başka düşünecek hali de olmadı. şimdi çok eminim ki, benim özellikle deli zamanlarımdaki ona kızgınlıklarım onun cehaletindendi. aslında kötülük, kötü söz söylemek değil, dünyasının minnacık olmasıydı asıl sebep.

hayat daha yirmi yaşındayken vurmuştu ona tokatı, kucağında 1 yaşındaki bebeği ile dul kaldığında. sonra kendisinden yaşça epeyce büyük olan dedemle evlenmişti, küçük kızını bırakıp hem de. ikinci eşiymiş dedemin. dedemin önceki evliliğinden olan çocuklarla yaşıttı babaannem (o taraftaki halam ve amcalarım öleli bile 5-6 sene oldu). 17 yaşında bir evladını toprağa vermiş, eşi ile aynı sene içerisinde. kardeşim o amcamızın ismini aldığından, ömrünün son gününde kardeşime "benim Haşim'im misin sen?" diye sormuş, uykudan uyanmış hali ile, sonra toparlamış kafasını, torunu olduğunu anlayıp. aslında son anına kadar ne muhtaç oldu, ne belleğini kaybetti. yaşadığı tüm acıları, tüm olayları hep tuttu kafasında, iyi midir kötü müdür bilmem hiç.

bunları anlamaya, düşünmeye başlamıştım aslında ama yetişemedim. keşke diyorum, telefonu kaldırıp bir kerecik "nasılsın babaanne" deseydim. ne bileyim kardeşim gittiğinde telefonu ver deseydim barii. kimbilir nasıl mutlu olurdu. yalnız yaşayan, sadece yazları annem ve babamla olup, ne yazık ki çenesi ise (sanırım ona çekmişim bu konuda) onları bunaltan, yaşlı bir kadıncağızdı babaannem.

ama kaderi ona oyununu etti. hani kışın ölse, çok normaldi yalnız yaşayan bir kadın için. en fazla köyde yaşayan kızı olabilirdi yanıbaşında. ama yazın annemler vardı hep işte.

ne yazık ki öyle olmadı. annemle babamın istanbul'a sadece 1 haftalığına geldikleri ana denk geldi işte. kardeşim tatil yapabilsin diye, babamın işlerinin başına döndüğü zamana. annemler ani bir kararla istanbula gelmişlerdi, bense tam da geçen hafta Antalya Belek tatilindeyim. Antalya'da düğünümüzü yapmış (aslında ilk postum bu olacaktı sözde), Belek tatilimizi de bitirmek üzereydik. salı günü halam aradı, hastaneye kaldırmış babaannemi. doktorlar yoğun bakıma almışlar, kalp yetmezliği demişler. ama sonra düzelmiş, refakatçı alamayız, dönün evinize, birkaç güne çıkar, günde bir kere de görebilirsiniz demişler. kardeşim antalya'dan gitti beyşehir'e çarşamba günü, nişanlısını da alarak. haberleri iyiydi, "abla doktor cumaya çıkaracağız, yaşlı insanlarda normal bir durummuş" dedi. her zaman köyden dönerken görüşürüz dediğimde "sen bir dahaki gelmeye ben ölürüm " diyen babaannem, yine kardeşime annemleri sormuş, o da pazartesi geleceklerini söyleyince "onlar gelinceye kadar ben ölürüm" demişti. ama hep diyordu işte, bilemedik. bilseydim çarşamba ben de gitmezmiydim kardeşimle, bilse iyi olduğu haberi ile rahatlayan babam dönmez miydi işi gücü bırakıp.

perşembe sabahın köründe annemin aradığını görünce anladım hemen. sabah 6'da, kardeşim onu iyi gördükten, doktor sorun yok dedikten 15 saat sonra sessizce gitmişti babaannem. sessizce tamamlamıştı 83 senelik ömrünü. kardeşim ayrı vicdan yaparken, ben kıskanıyorum kardeşimi, son kez kanlı canlı görmek ona nasip olmuştu.

ben bir kerecik ne diye aramadım diye hayıflanırken, annem kendisine her zamanki kaprisi sandığı için kızarken, Antalya havalimanında babamları karşılayıp gittik köyümüze.

yapmamam gereken bir şeyi yapıp baktım ölü yüzüne. çok zor bir karar aslında. bir daha göremeyeceğini bilip, en son da 1.5 ay önce görmüş olduğunu düşünüp bakmak o yüze, ama son resmin de zihninde öyle kalmasına müsaade etmek.

yaşlıydı elbette. hani zaman gelmiş derler ya. cenaze namazı kılınırken benim ismim ve soyismim okununca ürperdim. fiziki olarak benzediğim için sana, yaşlılığımın senin gibi olacağını düşünürdüm hep. ismim de okunca öyle, bir garip oldum.

öyle ya nüfusta Ayşe idi adı, herkes onu Ümmühan diye bilse de.

cenaze töreninde yıllardır konuşmadığımız halama baktım, kinin ne de çok yalan dünya işi olduğunu düşündüm yine. gözüm babamdaydı hep, yeni by pass ameliyatı olmuş, o lanet sigarayı da bırakamamış bir adam için ağır bir acı diye düşünüp, endişelendim onun için.

gördün değil mi babaanne. geldim ben senin için de, ağladım da inan. ilk duyduğumda saatlerce nötr kalıp, garip bir hissiyata kapılsam da, o tabutun içinde seni götürürlerken döküldü gözyaşlarım. sürekli eleştirsen de, sana ondan daha yakın olmayan kimse olmadığını, kimsenin sana o kadar iyi bakamayacağını bildiğin gelinin hepimizden çok ağladı.

annem çocukluğumda seni çok sevdiğimi söylerdi, çok iyi anlaşırmışız, biz eskiden. bana çayı sen sevdirmişsin mesela. fiziki olarak o kadar benziyorum ki sana... didişmelerimizi unutup o eski günlerde kalalım öyleyse.

2012 son şakan olsun artık, yalvarırım. son 2 seneye kadar ölüm denilen şey kıyıdan köşeden uğrarken. artık annem ve babam ailelerinin birinci nesli oluverdiler birden, ne anneleri kaldı ne babaları. hatta ne yanında büyüdüğüm teyzesi kaldı annemin ne halası.

tüm yaşlılarımız hayatımızdan, sanki anlaşmışlar gibi çekiliverdiler. daha dedemin ölümünün üzerinden 1.5 sene geçmeden, anneannem öleli sadece 4.5 ay olmuşken, "bir sen kaldın" dediğimiz babaannemiz de gitti.

umarım hepsi bir yerlerde huzur içindedir.

Nur içinde yat babaannecim.