31 Ekim 2011 Pazartesi

İnternet'ten alışveriş...

Artık kabul ediyorum, ben bu konuyu abarttım, hatta halk arasında kullanılan b.. nu çıkarmak deyimini kullanmak istiyorum ama kullanmayacağım, ayıp :)

her şey markafoni ile başlamıştı, masumdu.

ama sonra trendyol çıktı, çıktı da çıktı.

grupanyalar çıktı, grupfoniler çıktı falan filan.

bir gün "yeteeeeer" dedim, kıyafet almıyorum, öyle fırsat filan hiç almıyorum. oooh aylarca rahat ettim, hatta para bile biriktirdim.

ama bitmemiş meğersem...

evlilik arefesi evle ilgili, gelinle ilgili aksesuar ıvır zıvır satan internet mağazalarına dadandım.

sonra düğün sonrası bunları eve lazım olan tablodur, elektroniktir vs izledi. evim. net, evmanya.com abonesi oldum resmen.

he bir de arada zizigo ile tanıştım.

bu ay kredi kartlarımı ve elimi bile sürmesem o karta artık, tüm maaşımı aylarca götürecek taksitleri görünce, ağlayacaktım nerdeyse.

ben yandım sizler yanmayın.

insan masa başında alıyor da alıyor, gaza geliyor, oysaki o el kredi kartına her gittiğinde bir kez daha düşünmek lazım:

- gerekli mi?
- şimdi mi gerekli?
- kaç ay ertelenebilir?
- "bu fırsat kaçarsa bir daha ucuza bulamam" tamamen yalan, başka bir zaman başka bir sitede yine olacak.
- ben bu karta hiç dokunmasam taksitler ne geliyordu? değer mi bu çileye?

yeni evlilere şiddetle tavsiyemdir özellikle. 4. nevresiminiz, duvardaki ikinci tablonuz, mutfaktaki 8. tencereniz, dergileri koyacak dergiliğiniz, bilmem kaçıncı rafınız aynı anda olmasa da olur! birini alın, ödeyin, diğerine geçin.

ve altın kural : taksit yaptırmama şansınız varsa yaptırmayın, taksit ancak tüketim toplumunu sömüren, aynı anda 5-6 şeyi birden aldırmayı hedefleyen bir zımbırtı. halbuki insan elden geldiğinde "elindeki" parayı harcamalı, "gelecek" parayı değil.

diyene bak :)

bu da böyle bir bunalımımdır...

28 Ekim 2011 Cuma

way to Ankara!!

Bugün Ankara'ya gidiyoruz.

Hayret ama iş için değil, üzerimde kotla, ayağımda botla, elimde laptop çantasız gidiyorum :)

Ankara benim için iş demek değil bu hafta sonu.

O kadar içim şişti ki iki haftadır olan bitenlere, bir de üzerine işyerinde patronluk taslayanların çilesi eklendi, çıldırmak üzereydim.

Sanırım iyi gelecek bana Ankara, hem Umutla Çatoyu en son düğünümde görmüştüm aşağıdaki halde:)



özledim sanırım bu ikisini :p


o zaman dönünce görüşürüz;)

27 Ekim 2011 Perşembe

bu hakemlerle bu lig biter mi??

futbol delisiyim ben.

işi hakemlere bağlamayı hiç miç sevmem, öyle klasik "ya bu hakemler Gassaray'a düşman yeaa" diye genellemelerle de kesinlikle dolanmam ortada.

ama dün, kendi sahamızda oynadığımız antep maçında, yan hakemin çok ciddi nefretine geldik bence.

maç sonrası, marcus merk bile "anlam veremedim" dedi yaptıkları için.

adam faulsüz topu alıyor, faul çalıyor, kendi kendine dövündü diye itiraz kabul eidliyor ve kırmızıdan atılıyor.

adam son adam olmamasına rağmen, topun hızına, pozisyona bakılmadan kırmızı kart görüyor.

frikikten atılan nizami gol, pasif ofsaytta olunmasına, başka kimse dokunmamasına rağmen iptal ediliyor.

karşılaşmada, sarı kart görmeyen galatasaray oyuncusu kalmıyor?

yahu galatasaray bu kadar agresif bir takım da, niye her maç böyle olmuyor?

uyuz oluyorum ya, kendi evimizde deplasman tadı yaşıyoruz resmen.

yine de, 9 kişi savaşan, maçı son ana kadar bırakmayan takımımı kutluyorum. antep'in 5 şutunun 4'ü gol olmuş, Galatasaray'ın çook şutu vardı gol olamayan. yani her şeye rağmen direnmişiz.

valla ben bu galatasaray'ı görmeyeli çok olmuştu,  hem sinirlendim hem de tat aldım, bu iki duyguyu aynı anda yaşattı bana dün cimbom.

ha bir de. hani artık hakeme itirazdan, kart göster işaretinden vs "ileriye gidilmedikçe" kart görülmeyecekti. keşke daha net bir kural konsaydı, bu "ileri gitme" olayı fazla göreceli oldu da.

neyse ben gittim...

26 Ekim 2011 Çarşamba

bir gün sen düşersen ben de seni kaldıracağım...

ekşi sözlükte, face de dolaşan bir entry. her okuyuşumda gözlerim doluyor resmen.

bu ülkede "biz", "onlar" demeden de, sadece biz olarak yaşayabileceğimizin kanıtı gibi.

umut verdi....


ömrü hayatımda duyduğum en anlamlı söz oldu bu.



ağlaya ağlaya yazıyorum bunları...

deprem olur olmaz van'a kazak, bot, mont gibi eşyalar gönderirken montun cebine "geçmiş olsun kardeşim, ben de gölcük'te senin şu an yaşadıklarını yaşadım. maddi manevi ne sıkıntın olursa bana 05xxxxxxxxx numaralı telefondan ulaşabilirsin, hiç çekinme." yazılı bir kağıt koyulduğundan 3 gün sonra gelen mesaj:
"allah razı olsun kardeşim. şu an gönderdiğin montla ısınıyorum. sana söz bir gün sen düşersen ben de seni kaldıracağım."

Kadının halinden kadınlar anlar!!

Depremin yaralarını arabilmek için herkes seferber.

bloglarda da ileitşim numaraları, yardım masaları vs ile ilgili epeyce bilgi var zaten.

ben yine de benim çok hoşuma giden iki tane blogger fikrini buraya yazmak istesim yine.

ilki, birçok arkadaşın katılımı ile tamgaz devam eden : "Van bebelerine atkı örüyoruz", fashion by pride blogger ın, şu yazısı ile tanıştığımız.

diğeri ise, biraz önce pembe gönlüm sende blogunda gördüğüm, bayanın halinden bayan anlar dayanışması :

yurttta kapı kapı dolaşıp, hijyenik ped toplamışlar ve hepsini paketleyip Van'a göndermişler. benim marketten alıp göndermemden çok daha sıcak ve faydalı göründü gözüme, çünkü ne kadar çok insana yayılırsa, o kadar da fazla yardım gider. yurttta kalan, kalabalık apartmanda oturan, kalabalık ofiste çalışanların kolaylıkla uygulayacakları bir fikir.

her iki fikri de çok sevdim, düşünenlerin aklına sağlık!!

25 Ekim 2011 Salı

Van için Herkes Tek Yürek!


Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:


1. KIZILAY

2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.


Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.


2. AKUT

Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.


Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.


Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;

T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63

Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70

Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30


3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI

Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.


4. KARGO FİRMALARI

Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.


5. HÜRRİYET EVLERİ

Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları

T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947


T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189


Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03


Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.





Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

24 Ekim 2011 Pazartesi

:( yardımlar için...

Ülkemizin üzerinde bir uğursuzluktur, bir beladır, bırakmıyor peşimizi.

Haberleri izlemeye bile cesaretim yok, sinirlerim bozuluyor, tutamıyorum gözyaşlarımı.

"elden bir şey gelse" diyor insan, oturduğu yerden.

işim, eşim, annem izin verse belki atlar giderdim da ama bu üçlemeden çıkmam zor, hoş gitsem de profesyoneller varken ben ayak bağı olurdum herhalde :(

çevremden tek ricam, para yardımları için Kızılay ve AKUT dışına pek çıkmamaları, bir de yine resmi ellerden kurulan afet masaları vs tabii.

kargo firmaları gönderileri ücretsiz bir şekilde ileteceğini duyurdu dün, bugün yurtiçi kargonun sitesinde de gördüm.

bugün bizzat gidip bebek bezi, maması, kışlık giysi alıp bırakacağım ben, arka sokağımızda yurtiçi kargo şubesi var.

aynı uygulamayı MNG kargo da yapıyormuş.

benim içimi acıtan bir nokta ise, daha geçen hafta anneme "anne ya Van'a götürelim seni, kahvaltı yaparız" demiştim, hatta bu hafta sonu planlı bir Ankara seyahati (o da iptal oldu ama) olduğu için azcık ileri tarihe atmıştım. Pazar günü Emre ile kahvaltıyı Vatan Caddesi'ndeki "Van Kahvaltı Sofrası"nda yapmıştık.

Çünkü benim için Van kahvaltı demekti, göl demekti. ne yazık ki artık deprem de demek :(

tıpkı bir zamanlar İzmit'in benim için "körfez"ken, sonra deprem olması gibi.

depremi sevmiyorum... belki isyan gibi olacak ama  insanın acizliğini yüzüne yüzüne vuran hiçbir afete dayanamıyorum :(

20 Ekim 2011 Perşembe

kelimeler kifayetsiz...

Gönül isterdi ki, elden başka bir şey gelsin.

Herkes bilsin isterdim ki, intikam yeminleriyle, nefretle bir yere varılmıyor, yine ana kuzucukları ölüyor, yine ölecek.

hepimize nefret aşılandı, bu nefreti içimizde büyüttük, büyütüyoruz.

dün ağzımdan dökülen ilk kelimeler bela okudu benim de, elde değil.

anneler yanıyor, evlatların bir ömür içi üşüyecek babasız, ağlamak da protesto etmek de çözüm değil aslında.

asıl savaş güçlüler/zenginler ile halk/fakirler arasında aslında, aslında savaş da değil, çünkü güçler eşit değil, lanet olsun buna!!

elden daha fazlası gelir mi, gelir tabii, bu ülkeye içine savaş duygusu yerleşmemiş, paranın kölesi olmamış, aydınlık çocuklar yetiştirmeli bu nesil, yani biz.

ben de şimdilik elimden geleni yapıyor ve bloğumu Pazartesi'ye kadar kapatıyorum.

out of order till Monday, in order to memorialize 24 soldiers who were killed by PKK.


19 Ekim 2011 Çarşamba

Gloria Serenity- Balayı Part 1 ve Part son :)

çok isterdim hani balayımı şöyle birkaç postta anlatayım, ne bileyim hatta her güne başka bir post yapayım filan :)

nasip değilmiş, hastalandım ne yazık ki balayında.

yine de bu güzel otelden, evliliğimizin ilk günlerinden hiç bahsetmemek olmazdı sanırım.

düğünümüzün olduğu gece Grand Efes Swiss'te kaldık, kahvaltıya inmeye üşenip, odamıza istedik. tavsiye etmiyorum, o kadar para verip, bir de üzerine 100 Tl extra verip odada soğuk yumurta yemek pek hoş değildi:) böyle şehir içi lüks otellerde, aşağı inip yapmak lazımmış kahvaltıyı, hem sıcak olur, çeşit olur hem de extra para vermemiş olursunuz :)

gelin şoförümüz, yani Emre'nin arkadaşı, hizmette sınır tanımayıp bizi gelin arabamızla havalimanına bıraktı ertesi sabah.

biliyorsunuz aldığım direk uçuş, sabahın körüne alınmıştı, bu yüzden Antalya'ya İstanbul aktarmalı uçtuk. Belek'e ise havalimanından transfer ile gittik. bu arada bir not da bunun için, insan balayında otobüsle gidemiyor haliyle :) eh taksi ve otelin transfer ücreti de inanılmaz yüksek. Belek'e en konforlu ve uygun gitmenin yolu, google'a "Antalya-Belek transfer" yazmaktır, denenmiştir :)

otelimize gittiğimizde, balayı çifti olduğumuz için, standart odamızı villaya upgrade ettiler. öyle önünden direk havuza girilmiyordu ama kendine ait ufak bir bahçesi, bahçesinde şezlongları ve bir jakuzisi vardı. bahçeyi aşağıdaki resimlerde, kahvaltı masamızla beraber görebiliyoruz :) iki katlı villamızda, yukarıda iki yatak odası, aşağıda bir salon, iki tane minibar vs vardı da vardı. banyosunda hem küvet hem jakuzi bulunan bir villa idi. otelin standart odalarının da jakuzisi mevcutmuş, bence çok artı bir özellik.

velhasıl ben otele bayıldım. nerdeyse hiçbir şeye hayır demediler. içkiler, yemekler, ale carte restaurantlar süperdi.

otelde havuzlar nerdeyse otlein tamamını sarıyor, öyle sınırını görmüyorsunuz her noktadan havuzun. bir de nehir geçiyor (Acısu) içinden, nehir kenarına da bir ale carte oturtmuşlar (river restaurant). bu restaurantlarda rezervasyon kaydı ile, ücretsiz yenilebiliyor. biz Fransız, Ege (sanırım benim alerjiye sebep olan :)) ve Nehir restaurant (Balık evi) denedik, ben çok beğendim. Ayrıca öğlenleri de, steak house, pizza evi gibi yine ale carte restaurantlar mevcut. burdaki steak house'da yediğim pirzolanın daha lezzetlisini tüketmemiştim daha önce (aşağıda resim var).

balayımızın 3. gününün sabahı alerjim baş gösterdiğinden, 3-5 resim var elimde.

oldukça tuzlu bir tatil oldu bize, hala taksit ödüyoruz :) ama taksitler bitsin, yine geleceğiz Gloria!!









18 Ekim 2011 Salı

nişanımız var :)

çoook sevdiğim iki arkadaşım bu hafta sonu nişanlanıyor.

birini Kasım 2006, diğerini Mart 2007'den beri tanıyorum.

bir tanesi ile yol arkadaşıyız, ucundan kıyısından hemşeriyiz.

çilli olan ise benim canım, iş hayatımızın ilk yıllarında ördüğümüz dostluğu ömür boyu taşıyacağımıza taa gönülden inandığım kuzum.

2009 yazında başlamışlardı birlikteliklerine, hatta ben daha ilk haftalarında bir tatilde kendilerinin yanında "bekar kız arkadaş" olarak bulunma gafletinde bulunmuştum. şiddetle tavsiye etmiyorum!!!

açıkcası, "aa artık düğün hazırlığım yok, aman tanrım" dediğim anda, şimdi canım arkadaşım için hazırlanmaya başlıyoruz.

ne denilebilir ki? sizi seviyorum...



not : sağ üstteki Şero oluyor :)

17 Ekim 2011 Pazartesi

pazartesi kabusu :(

benimki gerçekten kabus, öyle hafta başı stresi değil.

gece çok kötü bir rüya gördüm, yani kabus, işten çıkarılıyordum, hem de hiçbir sorun yokken.

garip bir şekilde uyanıp uyanıp devamını gördüm, gerçek gibiydi.

çok yakınımda iki tane canımın başına gelen bir konu bu, acısını bizzat kendim yaşamasam da, o kadar iyi bilirim ki işsiz kalmanın, işsizken iş aramanın boğazda yarattığı düğümü.

sabah çalan saate kızmadım, işe gelirken söylenmedim bugün.

işimiz gücümüz var, ekmeğimizi kazanıyoruz, bu yüzden erken kalkıyoruz dedim.

belki fazla duygusal oldum bir rüya yüzünden ama ben bugün şükretmek istedim.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Saçlar gittiii :)

ben her kuaförün istediği türden bir müşteri olurum kuaförde.

kuaför "kısaltabilir miyim? " dediğinde, karşı koyamam.

1 senedir uzattığım saçlarımı bugün yine küt yaptım, arkadan ensemde, önden kulak bitimi :) aslında düğünümde yapacaktım ama o riski alamadım, sonradan pişman olmamak adına.

aslında uzun saçlarımla da aram iyiydi, kırık fönler, maşalar yaptırıyordum, dümdüz yapıyordum filan. kınada ve nikahta topuzlar, düğünde yarı toplu eğlenceli bir saç olmuştu:)

ne yalan söyleyeyim kuaföre, "bari hafiften kat attırıyım da, azcık daha uzun kullanayım" diye gittim, içten içe kısa kestireceğimi bile bile.

düğünüm geçtikten sonra kesim için gittiğim bir kuaförden küt saçla çıkacağımı biliyordum.

velhasıl, daha bir ben oldum sanki... sıhhatler olsun bana ;)

14 Ekim 2011 Cuma

digiturk, gerçekten sevmiyorum seni!!!

evet sevmiyorum. satarken söylediğin fiyatla, 1 ay sonra (1 ay tüm kanallar açık ya) biz 5 büyükler ile spor paketi istiyoruz fiyatların çok farklı.

gıcıkkk oluyorum. hani yasa dışı yollara başvurmayalım diyorum. iki İngiliz futbolu, iki de aslında futbola dı altında bize izletilen oyunu - napalım milli duygular ve galatasaray- izleyelim diyoruz.

hani kombinemiz de var. bize "o zaman sadece Galatasaray'ı alın, istediğiniz fiyata gelir" deme. hayret bişi yaaa!! sadece deplasman maçı (ayda 2 maç) izlemek için ne vereyim o parayı.

resmen başta söyledikleri rakamın tamı tamına 20 TL üzerindeler aylık bazda. insan kandırmayı bu kadar açıktan yapmak nasıl bir şeydir anlamadım gitti.

almıyorum ya, almıyorum. Emre de ikna olsa da Spormax almasa keşke...

bu ülkedeki futbol zaten keyif vermiyor, bir de üzerine salak yerine konuluyoruz.

of çok sinirliyim...

neyse ki hafta sonu geldi.

zam zam zam...

dün pek ilgilenemedim, herkes facebook'ta zamlardan dert yanıyordu.

bugün bir açtım ki haberleri, bizim bu zam cep telefonu ve otomotivi vuruyormuş asıl.

30 yaşına geldim, arabam olamadı benim, 6 yıldır da ortalama imkanlarla çalışıyorum aslında. ne zaman almaya kalksam bir şey çıktı, babam almaya kalktı, tuttu başka şeylere verdi parayı, benim araba olayım hep arka plana atıldı.

bu sene planladım ama evlilik girdi, paracıklarımızı buna harcamak zorundaydık.

geçen günlerde sevdiceğe "ben artık araba istiyorum yaa" dedim. kendisi gönüllü değil, sevmiyor büyük şehirde araba olayını ama kırmadı beni. borçlarımız azalınca, yani 2012 ilk çeyreğinde girecektik bu işe.

zamları görünce sinir oldum :( ben alamazken ötv indirimleri yaptınız, şimdi mi aklınıza geldi bu aşırı zamlar?

he bir de sevgilimin de cep telefonu bozuldu, tam da ona yeni, şöyle artistik bir cep telefonu bakıyorduk, bütçemizde nasıl ve ne zaman yer alsa diye düşünüyorduk. bayağı iyi oldu bu ÖTV zammı yani.

sağol sevgili devletim...

he bir de okudum ki, cumartesi mesai günü mü olsa, az çalışıyoruz geyiği var. hıhı, aynen öyle, yahu memur kardeşlerimiz (istisnalar ayrıdır) günde 5 saat çalışsalar yetecek, niye cumartesi çalışsınlar yahu? bunu gören kurumsal özel şirketler örnek alacak sonra, bir bakmışız ki hafta sonu gitmiş.

he sonra da, ya böyle olmadı diyip, yavaştan cumaları tatil ederiz.

olur mu? bence abartmıyorum ben, olabilir.

13 Ekim 2011 Perşembe

Bu pigmentleri istiyorum :)

Blog hayatımın ikinci çekilişi sanırım bu.

tutamadım kendimi, Makeup Isn't A Crime blogunda, bu pigment setini görünce :)

Uzun zamandır merak ettiğim bir şeydi pigment, belki şansım yaver gider de bu şekilde denemiş olurum he, ne dersiniz?

ben de isterim, ben de isterim diyenler için : TIK TIK

12 Ekim 2011 Çarşamba

küçük süpürge

bana küçük bir süpürge lazım, hani şarjlı olanlardan.

amaan geçerken bir tane alırım diyordum ama dün yine koltuğa dökülen kırıntıları görünce, hızlandırmak lazım dedim.

google'a yazdım ne göreyim, bunların da bir sürü çeşidi varmış.

benim kabaca gördüğüm bir böyle küçükler var, mesela bu Bosch un şeklini beğendim:





bir de azcık daha büyükler :





evinde kullanan, edenlerden öneri bekliyorum arkadaşlar. gücü, boyutu, rengi, markası vs vs her konuda çok bilgisizim de..

bir el atın be!

yeni bir blogger : Yasmin

Yasmin benim üniversite arkadaşım.

Şöyle bir baktım da, ohooo tam 11 senedir tanıyorum, yuh!!

Bana pek benzemez, bir kere becerikli. Tamam kendimi de yerin dibine sokmak istemiyorum ama bana göre epeyce becerikli.

Üniversite yıllarında, biz gezerken o kazak örerdi. hatta gezmekten de geri kalmaz, gezerken örerdi :p

Ne biliyim, biz bilgisayarın karşısında kayıt olmak için sinirli streli beyaz ekrana bakarken o "şu kum saati dönerken iki ilmek atarım" der ve bişiler örerdi.

Sanırım becerikliliği annesinden kalma :)

Kına öncesi ufak tefek fikirlerim vardı, bloglardan, google dan filan bulduğum. Hepsini yapamadım, hatta çoğunu yapamadım. Ama bir tanesini Yasemincim üstlendi, yaptı ve getirdi : kınadaki süslü ojeleri ;)

DIY (Do it yourself) projelerinde adını duyurabilir diye düşünüyorum, tabii yazmaya üşenmezse:) blogda birkaç yazısı var şimdilik, artmaları için sabırsızlanıyorum.

Sizler de şu güzel ojelerin mimarının sayfasına bakmak isterseniz : TIK


1.02 1.02 1.02

Dün milli takımın maçı vardı Azeybaycan ile biliyorsunuz.

Akşam annemlere gittik, oturduk izliyoruz tabii.

Yenmemiz şart, iddaa 1.02 vermiş Türkiye galibiyetine, şaka gibi, 1.02 ne demek yahu?

Ama zar zor yendik sanki, 1-0 ın üzerine yatar gibi bir halimiz vardı, izlerken sinir oldum.

Selçuk Şahin oyuna dahil olup, o muhteşem pası atmasa, bence yeneceğimiz de yoktu ya.

Diğer yanda Almanya, birçok as oyuncusundan eksik çıkmış, zaten çoktan grup liderliğini garantilemiş hale Belçika ile karşılaşıyor. Bizim play off lara kalmamız için Almanya'nın yenmesi gerekiyor tabii.

Maçlardan önce "yaa biz yeneriz de, Almanlar ne yapacak acaba, hiçbir önemi yok bu maçın onlar için, zaten yedeklerle çıkıyorlar" lafları dolanıyor.

Almanya rahaat rahaaat 3 tane attı Belçika'ya. Biz 1 taneyi zor attık. Halbuki bizim maçı rahatlatıp, Almanya maçına konsantre olmamız gerekirdi dün.

Defansımızı gördükçe dellendim dün, sinir oldum.

Kardeşim o an bir laf etti, aslında sanırım ünlü birinden duymuş ama kimdi hatırlayamadım şu an:

"Almanlar 3 milyon Türk'ten 3 tane Real Madrid oyuncusu çıkardı, Türkiye 70 Milyon'dan 1 Atletico Madridliyi zor çıkardı"

doğru söze ne denir?

11 Ekim 2011 Salı

hamam böceği Hulusi

bizim Özlem'in bir kedisi var. adı Hulusi, severim kendisini epeyce :)

Özlem gözü gibi baktı ona, ama bu aralar hayatını değiştirme peşinde, bu yüzden çok sevdiği Hulusi'ye yuva arıyor, ona bakabilecek, kedi delisi birini, hem Hulusi'nin hem Özlem'in ihtiyacı var buna.

bu konuyu da burda yazmış olayım ama benim konum başka.

bizde bir hastalık oldu. hangi hayvanı görsek, Hulusi diye severiz Emre'yle :) aramızda bir espri konusu işte.

eve yeni taşındığımızda ama henüz ben taşınmadığımda, ortalığı toplarken bir hamamböceği gördüm, o kadar hızlı yürüyüverdi ki salonun ortasına, bastım çığlığı, aslında normalde korkmam.

sonra operasyon planı geliştirdim, öldürmeden atacaktım camdan aşağı. elimde peçete ile sinsice yaklaştım. Emre napıyor ? sadece seyrediyor tabiii.

kendisini tam tuttum peçete ile, ama hoop düştü ve daha yüksek bir hızla koltuğun altına girdi.

sinirlerim bozuldu, bir böcekle baş edememiştim. Emre de beni kızdırmak için "adını Hulusi koyalım" diyip duruyordu.

ben Emre'ye koltuğu çektirdim ama nafile... bakmadığım yer kalmadı, bulamadım. en son Emre'ye patladım:

- ya ne dikiliyorsun orda, bir şeyler yapsana?
- ya benim fikrimi sordun mu? belki ben beslemek istiyorum evde

demez mi?

neyse ben bu konuyu unutmuştum aslında.

dün sevgili kocam, "ya bizim Hulusi nerelerde?" deyince aklıma geldi.

benim evimde böcek var yaa...

böcek yemi almam lazım.

kendisine insanca muamele ettim, ortaya çık dedim, zarar vermeyeceğimi söyledim ama anlamadı.

üzgünüm...

Dış mekan çekimimiz ve ekoseli hayallerimiz :)

fotoğraflarla devam ediyorum, son postum bu.

Aylin, yayınlarken şöyle not düşmüş o gün için:

Benim ekoseli hayallerim vardı, Emrenin yoktu. Ama Ayşe ve benim el birliğim ile birlikte hayallerimi gerçekleştirdik. Mutlu olduk. Çok acıkıncada tahinle ve cevizli gözleme yedik. Ve sarının içine mutlulugu gizledik. Kimisi bu mutluluğu Emrenin gözlerinde, kimiside Ayşenin gülüşünde tekrar gördü. Ben ise herşeyi kavunlara yoruyorum :)

ben ise her şeyi onun o güzel bakış açısına ve enerjisine yoruyorum :)


 



Alsancak-Karşıyaka-Yeni Foça Hattı ile karşınızdayım.

Ne yalan söyleyeyim resimlerimizi İzmir'de çektireceğimiz için biraz tereddütlüydüm, pek bilmediğim gezmediğim bir şehir.

evet denizi var, güneşi var, yeşili de var ama ben hep salaş bir çekim hayal etmiştim, sokak çekimi...

emre asansörün ordaki sokağa götürmüştü bayramda gittiğimizde, ama orası da çok kalabalık geldi bana.

sonra düğünümüze günler kala aklıma geliverdi, düğün yerini (yeri Emre'nin gönderdiği fotoğraflar ile onaylamıştım, sonradan gördüm de) görmeye giderken, bir "dibek kahvesi" molası vermiştik bir köyde. güzel evler, sıcak insanlar vardı.

"orası olmaz mı ki?" dedim Emre'ye, o da emin olmadan "hmm" filan dedi.

düğünden bir gün önce, kuaför provamın çıkışında, gittik ve keşif yaptık köyde. hani gelinliğe acımasam, çekim düğünden sonra olsa, ne harabeler vardı:)

hemen ok verdim, tam istediğim gibiydi her şey.

ben bu çekimi çoook önemsedim. ayakkabılarımı yaptırırken aklımda hep bu fotoğraflar vardı. zavallı Emre'yi Eminönü'nde "sarı şemsiye bulacağız huleynn" diye dolaştırırken de, napıyım çok seviyordum şemsiyeli fotoları. şemsiyeyi oldukça zor bulduk, eh biraz da ederinden çok verdik ama sağlam şemsiye valla, bugün bizzat kullandım. Emre şimdi neyin fiyatını sorsak "ooo o paraya 5 şemsiye alırız, aaa olmaz valla 2 şemsiye alırım o parayla" modunda :)

Aylin Emre'ye de "sarı ekoseli çorap bulsak" dedi, hemen araştırmalara koyuldum, yoktu, yoktu ve yoktu. her çorap mağazası "sarı ekoseli erkek çorabı" dediğimde anlamaz gözlerle baktı bana. çözümü gs store'da ve Aylin'in yeteneğinde buldum.

duvağım uzun olmalıydı ki, fotoğraflarda uçsun, rüzgar yoktu pek ama Aylin halletti :)

bu çekimde içimde kalan tek şey, arkadaşlarımla pozlar istemiştim, hani şu ayakkabı altı yazarken, tüm grupla beraber vs vs. zamanı onun için ayarlayamadık ama Aylin akşam düğünde bişiler yapmaya çalıştı.

Aylin'in ekoseli hayalleri, benim sarı mutluluk hayallerim gerçek oldu.

Mavişehir'deki bir iskele bizim için özeldi, burda birkaç poz çekilme önerim dışında her şeyi Aylin seçti, iyi ki seçti:) gerçi iskelede başka gelin-damat vardı ama biz kıyısından köşesinden çekildik işte.

swiss otelin bahçesi de dış çekimler için muhteşem bir yeşil, akıllarda bulunsun.

ve Yeni Foça'nın Kozbeyli Köyü... şiddetle tavsiye olunur, he dibek kahvesi içmek hem de resim çekmek için. teyzeler e-mail adreslerini verdi, fotoğraf yollayın diye:)

Aşağı birkaç resim ekledim, o kadar fazla var ki:) Ama Aylin'in seçip, üzerinde çalışıp, yayınladıkları, için, zamanı olanları şu linke beklerim :)

http://www.fotografcekmecesi.com/2011/10/ayse-bozkurt-emre-ozguven-izmir-dugun.html

Swiss'te :





İskelede'de :) - Mavişehir

ve Kozbeyli :)



düğünden de ekleyelim :)







Linktekiler çok daha güzel, bakın yahu onlara :)


Ayçi, seni seviyoruz :)



10 Ekim 2011 Pazartesi

Düğünümüze hazırlanıyoruz ( Grand Efes Swiss Otel- İzmir)

Gelinler bilirler, ya kuaförde saçın başın yapılır, gelinliğini giyer ve gelin olarak çıkarsın,

ya daaa, bir otelde giyinirsin, kuaför vs oraya gelir.

ya da benim gibi yaptırırsın saçını başını ve rahat mutlu bir yerde giyinirsin.

evet ben hem nikahımda hem düğünümde 3.yü seçtim. zaten nikahımda mecburdum ama şu postuma yeniden , yıllarımın geçtiği odamda gelin olduğuma çoook mutlu oluyorum.

izmir'de ise, Swiss'te hazırlandık biz. hem sabah ordan yola çıkacaktık, eşyaların orda toplanması mantıklı idi. hem fotoğraf çekimi için oda daha müsaitti, hem de otelin yine çekim için güzel bir bahçesi vardı :)

zaten demiştim, bizim damat trafikte kaldı, biz otele kendi imkanlarımızla geldik :) sonra lobide azcık bekledik.


Bu arada Emre, gelin şoförümüz ve kardeşim de geldi, çiçekleri arabada bırakmışlardı, bizim Umut dayanamadı, gitti ve getirdi çiçekleri. biliyorum bu sahneler genelde damadın geline çiçek vermesi şeklinde olur, ama bizim damat şaşkın işte. Umut seni seviyorum :)




lobide oldukça bekledik. aslında şimdi düşündüğümde, bu beklememiz sebebi ile gündüz gözü ile düğün yerine uğrayıp fotoğraf çekilemedik. hatta annemlerin yanlışlıkla biraz arkada kalan masasına müdahele edemedim, falan filan... bir de kızların bir an önce dönüp hazırlanmaları gerekiyordu filan, epeyce beklettiler doğrusu beni lobide, kafamda duvağımla, erken check in'den vazgeçtim, bir saat de geç aldılar. neyse ki o gün çok neşeliydim de, takılmadım buna :)

işte odamızda hazırlanırken birkaç kare daha, yine elimden geldiğince Aylin'in yayınladıklarından değil, CD'deki yüzlercesinden seçiyorum :)


 
davetiyelerimiz her yerde :) Serpili anmak istedim yine, kaç akşamını verdi şu fiyonklara :)
bakalım kimler yazılmış ayakkabı altına ? dikkatli bakalım ama :)


damadı da giydirelim :) canım kardeşim de yardım için burda ;)






veee birkaç detay fotosu:)



o zaman artık fotoğraf çekimine, ordan da düğünümüze gidebiliriz :)