22 Şubat 2012 Çarşamba

Hedef Sarıkamış, haydeee...

Yarın Sarıkamış'a gidiyoruz.

Tam 2 sene önce gitmiştim, geçen sene gidemedim kayağa hiç :( halbuki, yaz seven biri olarak, kışın tek sevdiğim yanı bu : snowboard

öyle board yapıyorum sayılmaz, iflah olmaz bir yeteneksizim ben. ama seviyorum, vazgeçmiyorum, millet yoruldum diye kendini atarken ben her tarafım morluk içinde savaşıyorum. kendimi biliyorum ben, spora yeteneğim yok, belki de o yüzden izlemeyi seviyorum bu kadar. her neyse, ama inadım işte, yapacağım dedim mi yapacağım, yolu yok. ben bisiklete binmeyi de çok zor öğrendim mesela, aynı onun gibi bir gün birden öğrenivermeyi ve düşmemeyi hayal ediyorum boarddan ki düşmek de ayrı zevkli snowboard olayında.

bir acemi olarak snowboard ile ilgili teknik bilgilerimi başka bir yazıma saklıyorum.

yarın sunexpress'in kazığı ile ciddi bir ek masrafa girerek gideceğiz Sarıkamış'a. ama içim soğumadı, balayından sonra bu iki oldu Sunexpress ile. bunu da bilare yazacağım, hele birkaç aksiyon alayım, kendimi rahatlatayım :)

eveeeet. yarın gidiyoruz, acayip heyecanlıyım. o kıyafetleri yine giyecek olmak, karda yuvarlanmak, kas ağrısı çekmek, geceleri sıcacık otelde tabu oynamak ve 3-4 gün de olsa uzaklaşmak çok iyi gelecek.

o zaman iki sene önceki bir Sarıkamış fotoğrafı ile bir hafıza tazeleyelim:)

dönünce görüşürüz ;)


20 Şubat 2012 Pazartesi

Londra'dan karda kışta...

Biliyorsunuz 10 gün kadar önce döndüm Londra'dan.

İş için gidince turizm için çok vakit yoktu. Hele ki eşim de hafta sonu için gelip, iptal olan uçak sebebi ile erken dönünce, bir de üzerine kar soğuk eklenince, çok da verimli gezdik sayılmaz.

Bekle bizi Londra, tekrar geleceğiz der ve fotoğraflarla yazımı bitiririm :)

Londra'da ilk durak, otelimize de çok yakın olan Hyde park. vardığımız gün kar yağışı yoktu ama içindeki göl buz kesmiş, çok çok soğuk bir hava vardı. Ertesi gün tekrar gittiğimizde karlarla kaplıydı zaten.




sonra soluğu Arsenal stadında aldık, tabii ki maça bilet bulamadık, ama store gezip, stadı şöyle bir tavaf ettik :)



sonra ise vurduk kendimizi Thames nehrine...






Sevgilimin yükseklik korkusu sebebi ile London eye olayına giremedik ama nehirde bir bot turunu ihmal etmedik.

aynı gün belli başlı müzeleri de gezdik tabii. British Museum, Victoria & Albert Museum, National Gallery... Bir de Emre döndükten sonra bunlara National History Museum da ekledim ben...

eveeet ikinci gün kar yağdı. Chelsea stadı ziyaretimiz karlar altında. Buckingham Palace ziyareti de öyle. yine karlar altında Big Ben, British Bridge de ayrı güzeldi valla :)





Emre dönünce kendimi zengin mahallelerine attım Chelsea civarındaki :)



bunlar da Londra'dan soğuk hava muhalefetine rağmen çekebildiğim spontan kareler...



çok sevdim bu şehri, sıcak bir havada yine gidip, doya doya gezmek lazım.

15 Şubat 2012 Çarşamba

yağlı saç sendromu-2

biliyorsunuz şu yazımda yağlı saçtan dert yanmıştım.

yaklaşık bir aylık sürede çeşitli denemelerim oldu.

ilk önce sebamed kepeğe karşı şampuanla başladım. oldukça başarılı bir şampuan, saçları çok sertleştirmiyor, ama yağlanma süresi üzerine etkisi pek yok. hani 2. gün kurtarıyor, ama akşamına yine fena.

daha sonra pantene ağırlaştırmayan bakım ile yıkadım. yağlanma konusunda %100 etkili, süper. ancak yıkadıktan sonra benim keçelenme nedir bilmeyen saçım çok feci oldu. tiftik tiftik oluyor yıkadığım ilk gün, yani saçımın şeklini bozdu. he yağlanma mı? 3 gün götürdü valla.

gelelim benim bu dönemki çözümüme:

- ilk yıkama ılık su ile pantene ağırlaştırmayan bakım ile yapılır.
-ikinci yıkama ise sebamed ile gerçekleştirilir.
-durulama suyu mümkün mertebe ılık-soğuk arası (üşütmememek lazım, bu mevsimde zor) kullanılır.

sonuç: 2 tam gün yağlanmayan, 3. gün ise toplanırsa yarı yağlı idare edilen (ama yıkansa daha iyi), nispeten hacimli saçlar :)

gelecek ay ise avon ile ilgili denemelerim olacak. bakalım o nasıl yapacak saçlarımı.

ben bu sorunu kalıcı olarak çözeceğim, kafama koydum.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Fuly MİM'i :)

2012'nin en iradeli dukancısı Fuly beni mimlemiş :)) senin gibi olmayı çok isterdim, aaah ah. İstanbul semalarına hoş geldim diyor ve soruları yanıtlamaya geçiyorum:
1- Ölmeden görmeyi istediğin bir ülke var mı? Neden orası?

Avustralya. Çok özel bir sebebi yok aslında, uzak olması, ulaşılması için emek sarfetmek gerekmesi ve yıllar önce izlediğim Avustralya filmi sanırım sebebi.

2. Kış mı? Yaz mı?

Bir milyon kere yaz! terlersen duş alırsın kardeşim, terleyeceğim diye, üzerindeki ağırlıklardan kurtulduğun, orda burda atkı/bere unutmadığın, maçlarda donmadığın (aah ah şu maçlar yaz dönemi oyansa diyeceğim de, futbolculara da yazık di mi?) mevsimden vazgeçilir mi? Tamam kayağı da seviyorum ama benim tam olarak istediğim, kayak merkezi bir yerde dursun, ben yazın oraya gideyim, kayayım ve sonra üşüyünce yaz olan yere geri döneyim:)

3. Hiç saçının tamamını boyattın mı? Pişman mısın?

Bundan 7-8 sene önce sapsarı, 2006-2007 arası kızıldım. Aslında pişman olmadım, ama kızıldan kendi saç rengime dönerken kuaförü dinleyip akıttırma işlemini uyguladım, ona çok pişmanım. saçlarımın yarısı gitti, saçlarım 10 gün yıkamasam yağlanmaz hale geldi,yeşil bir renge büründü saçlarım, tiftik tiftik oldu, besleme gibi dolaştım, yaptırmadığım bakım kalmadı. en son kopkoyu bir siyaha boyadım. Çok şükür toparladı sonra. O kadar üzülmüştüm ki, saçıma birkaç ay öncesine kadar hiçbir şey sürdürmedim, neredeyse 5 sene. şu anda çok hafif bir balyaj var, memnunum. boya işini profesyonel ellerde yaptırmakveya kendi evinde profesyonel markalarla yapmak lazım.

4. Blog'umda en çok ne tarz konular görmek isterdin?

ben senin komşularından ve günlük hayattan bahsederkenki modunu çok seviyorum. başına gelenleri yaz hep, o kadar güzel bir dille anlatıyorsun ki, okurken her daim gülüyorum:)

5. Yaptığın en çılgınca şey neydi?

Yıllıık iznimin tamamını Roma'da İtalyanca kursu için harcarken, kimseleri dinlemeyip hafta sonu için Napoli'ye gittim. Capri adası, Pompei, turistik yerler tamamlayınca, bu kadar tehlikeli bir şehirde yapmamam gerekeni yapıp, ara sokaklara girip, kendi çapımda çamaşır iplerini, sokakta oynayan çocukları resimliyordum (sanki Türkiye'de yok). o sırada motosikletli birisi kolumdaki fotoğraf makinesine yapıştı, lanet makinenin ipi kopmadı, sürüklendim yerlerde, en son koptu da kurtuldum. adamın arkasındam bir de İtalyanca "bari sd kartı at" diye bağırdım ama nafile. sonra kalkıp yaralarımla ilgilenilmesi için bir eczane buldum.


6. En sevdiğin tatlı nedir?

Profiterol, bir de tatlı sayılırsa jelibon :) he çok krizim tutmuşsa, fıstıklı sarma.

7. Hiç bıkmadan kullanabileceğin oje rengi?

Oje konusunda üşengeçim, sürmüyorum pek. Kullandığım zaman genelde parlatıcı, beyaz veya french takılırım. he onlar da soyulur, kötüleşir filan, of çok fenayım bu konuda.


8. Hayvanları sever misin? Evde beslemeyi istedin mi hiç?

uzaktan seviyorum. sanırım evde bakabileceğim tek hayvan balık:)

9. Düzenli olarak takip ettiğin bir dergi var mı? Varsa hangisi?

Galatasaray dergisi :)


10. Sence Türkiye'de en yaşanılası şehir neresi? Neden?

Sanırım İzmir. Ama yine de İstanbul'dan her gidişte, bu şehri özlüyorum nedense...

11. İnsanların sende gördüğü, dile getirdiği en iyi ve en kötü özelliğin nedir?

Yardımseverliğim ve çözüm odaklı oluşumu herkes ifade eder hep. Sanırım en kötü özelliğim: insanları kafama çok takıyorum ve sevdiğim insanları da bu takıntılarımla bunaltıyorum.

Kimi mimlesem ki? pek sesi soluğu çıkmayan Taranis'cim, vaktin olursa yapıver bu mimi:)

Aire Barcelona, Rosa Clara ve daha niceleri...

Gelinlik alma aşamasına geldiğimde, içimden resmen bir alien çıkmıştı. O kadar çok hevesliydim ki o bembeyaz elbiseyi giymek, bana en çok yakışanını giymek için.

Doğsuru Pronovias'tan aldığım gelinliğim içime sindi. Arkadaşımla gelinlik bakarken de hem kendiminkine yakın modellere gidiyorum, demek ki doğru karar vermişim :)

Yalnız geçen sene içimde kalan bir marka vardı : Aire Barcelona. BU markayı Beyaz Butik'in sattığını öğrenmiş ve aşağıdaki siteden not edivermiştim bir sürü model. sonuç mu? tabii ki hiçbiri gelmiyordu Türkiye'ye.

http://www.airebarcelona.es/

Ama yeni gelin adayları için süper bir haber: Bu markanın distribütörü artık Beymen Bridal ve oldukça fazla modelini getirdiklerini gördüm, arkadaşım için provaya gittiğimizde. Aynı zamanda Rosa Clara da getiriyorlar ve sade modelleri seven gelin adayları için biçilmiş kaftan bu marka da.

Ben derim ki, çok pahalı olduğunu düşünüp Beymen'i görmeden elemeyin. Evet büyük bir grup 10.000 üstü fiyatlarda ama Aire Barcelona ve Rosa Clara kataloglarından Pronovias, Beyaz Butik fiyat aralığında beğendiğiniz modellerin çıkma olasılığı yüksek.

Herkese iyi haftalar...

5 Şubat 2012 Pazar

From London!

Cuma gecesi geç saatlerde geldik buraya, sevgilim eşim hafta sonu için eşlik etti bana. ne yazık ki bu gece olan uçuş iptal olunca, erken gitti bugün, canım benim sadece 1.5 gün nasipmiş burda, ben şimdi yalnızım.

Londra nasıl?

bence çoook soğuk. bir de üstüne dün gece yağan delice kar eklendi, hayatımda bu kadar üşüdüğümü bilmiyorum.

ama Londra gerçekten görülecek yer, her sokağından ayrı bir güzellik akıyor gibi. dün Emre ile belli başlı yerleri gördükten sonra, bugün sabah Chelsea store'a alışveriş yapmaya gittik ama ne yazık ki geç saatte açılacakmış, hem de Chelsea-Manu maçının olduğu gün!!! sonuçta Emre boynu bükük döndü. Benze daha fazla Müze, tarih vs istemediğime karar verdim ve rastgele bir otobüse binip soluğu zenginlerin yaşadığı mahalleler olduğunu sandığım bir bölgede aldım. bayılırım bir şehrin, köşesinde kıyısında kalan yerlerini dolaşmaya :) başıma bunun için tatsız bir olay da gelmişti bakın Napoli'de ama huylu huyundan vazgeçmiyor işte.

bugün daha çoook gezerim modundaydım ama nedense inanılmaz bir halsizlik ve baş ağrısı sardı beni (neden acaba? -2 derecede saatlerce kalmak olabilir mi? ) neyse kendimi attım Paddington'daki otelime. şimdi ısınıyorum biraz. birazdan çıkıp bir şeyler yiyip, eğer açık dükkan bulabilirsem Oxford Street turlayacağım (alışveriş merkezi kavramı kış için ideal bir olaymış, nedne burda yok kii? ). sonra da kahvemi alır ve caddede yürüyenleri gözetlerim diye düşündüm.

ama yine de hava güzelken gezmek ne büyük lüksmüş anladım dostlar :)

o zaman dönüşte resim ve anı paylaşmak üzere, hoşçakalın ! :)

1 Şubat 2012 Çarşamba

MAA...

Mehmet Ali Aydınlar ve ekibi en sonunda istifa etti.
Bakalım bu krizi nasıl yönetmişler :

- hiçbir karar alamadılar.

- aldıklaır tek karar olan FB'yi CL'ye göndermeme idi sanırım, ama o da ağızlarına yüzlerine bulaştı. CAS da "biz istemedik" dedi. çıkıp "biz karar verdik çünkü etik kurulu raporu var, yaptırım alırdık" diyemedi.

- Karar alamadıkları için, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın "mahkeme beklensin" restine de bir şey diyemediler ama dünyanın her yerinde sivil mahkemeler spor olaylarını değil "kişileri" yargılayacağı için, UEFA ve FIFA'dan toka yiyeceklerini anladılar ve kaçtılar.

- he bir de play off getirdiler, ne işe yarayacak, sebep aslında belli ama neyse.

- deli gibi sevdiği Fenerbahçe'yi de karşılarına aldılar ve gittiler.

ne olacak?

- süreç uzayacak, sanırım amaç da buydu.

- Fenerbahçeliler, oldukça sürecek olan "mahkeme"yi  bekleyelim diyecek.

- Yeni gelecek yönetim gelene ve karar verene kadar UEFA ve FIFA yaptırım uygulayabilir.

- Sonuç olarak tüm takımlarımız ve milli takım yaptırımlara maruz kalabilir.

her şekilde benim hakkım, birçok taraftar gibi, bu adama helal değildir. ben UEFA'da takımımı, diğer türk takımlarını göremeyeceksem, hakkımı da helal etmiyorum.

her ay verdiğim yaklaşık 100 TL dekoder parası içinse tüm bunlar, onu da vermem  gelecek sezon, olur biter.

niye bunlarla kafamı yormak yerine, örgü filan örmüyorum ki ben? çok sinirliyim.

he günün en iyi tarafı : kar tatili olduk ve evdeyim, elimde de türk kahvesi :p