28 Temmuz 2011 Perşembe

kuaför sorunsalı

şimdiye kadar üzerinde pek de durmadığım saç olayında an itibari ile karışmış ve yumak olmuş durumdayım. derdim çok :)

düşünmemem gereken iki saç var, İstanbul'daki nikah ve İzmir'deki düğün için.

aslında kafamda bir şeyler var, nikahta dağınık bir şekilde toplatacağım, düğünde küt kesimime geri dönüp sadece fön çektireceğim sanırım.

amaaaaaa...

hangi kuaföre gideceğim? işte bunu bilmiyorum, dün gece rüyamda beni ikna edip saçımı civciv sarısına boyadıklarını gördüm. halbuki ben doğal kumral saçlarımla evlenmek istiyordum, hüngür hüngür ağladım rüyamda :(

istanbul'u geçtim de, İzmir'de hiç bilmediğin bir şehirde kuaför aramak bir dertmiş. birkaç yer aradım netten bulup ama çok uçuk fiyatlar verdiler, hani bir fön için abartı geldi.

sonra makyaj?? oldum olası makyajı sevmem, günlük hayatta çok nadir yaparım, düğünde de abartılı istemem hiçbir zaman. ama bunun porseleni varmış, normali varmış, varmış da varmış.

açık tenli, renkli gözlü birisi olarak nasıl makyajın bana gideceği konusunda da fikrim yok pek, konu hakkında cahilim.

bu kuaför, saç ve makyaj konusu boğazımda bir yumru oluşturdu, nedense mutsuzluk bastı üzerime dünden beri :(

işte bunlar da nikah ve düğün için (uzun/kısa) fikirlerim, ama gerisi yok, kim yapacak bunları bilmiyorum :(














27 Temmuz 2011 Çarşamba

futbolu özledim... (mi acaba??)

Futbol izlemeyi özledim, Galatasaray'ı çok özledim.

Bu perşembe hasret bitiyor, liverpool maçına gidiyorum ve yeni kadromuzu izleyebileceğim, içimde heves kırıntıları var mı, var elbette. dedim ya özledim...

ama hiçbir şey eskisi gibi değil. türk futbolunun üzerinde dönenlerden çok ama çok rahatsızım, özellikle siyasi boyutundan. bu konuda elden geldiğimce yorum yapmıyorum, fanatiklik hiç yapmamaya çalışıyorum. çünkü "aaa fenerbahçe şike yapmış, hadi düşürelim" diyecek kadar basit bir konu değil bu.

üzülüyorum çok, bu sistemi böyle kuranlara kahrediyorum, bizim bu derece sevdiğimiz oyunu nasıl böyle piç edebilirler, ayrıca şaşırıyorum.

olan biten karşısında ısrarla renklerini değil, insanları tutan fenerbahçeli arkadaşlarıma da sinirleniyorum, "bu işlerin asıl adamı Faruk Süren'dir" diyenleri sadece kınıyorum. çünkü olay "sen yaptın, ben yapmadım, ben yaptım ama sen de yaptın" diyecek kadar basit değil. keşke kim ne yaptıysa yaptı, ben bu renklere aşığım diyebilseler sadece, bu olayın rekabetle ilgisi olmadığını bilseler.

bu düzenin bozulmasına sevinmek lazım ama sebebin futbolu temizlemek değil, menfaat çatışması olduğunu bilmek de sevincimi kurağımda bırakıyor.

bir futbol sever olarak futbolu özledim.... yoksa özlemedim mi, alışkanlıkla mı özledim diyorum? bu sene "süper lig artık başlasssıııın" diyemiyorum ama demek istiyorum, çünkü futbol benim zevkim, hobim, neşe kaynağım.

hangi renkten, kurumdan, siyasi partiden olursa olsun, el ele verip şu ülkedeki üç kuruşluk futbol zevkimizin içine edenlere teşekkürü bir borç bilirim.

26 Temmuz 2011 Salı

evime gitmek istiyorum

yeni kuracağım eve yani, habire gitmek istiyorum, elimde değil...

evde hiç eşya yok, bir L koltuk haricinde, ama ben gitmek istiyorum yine de. 1 haftayı geçti görmedim, hatta o koltuğu bile göremedim henüz.

insanın kendi evinin olması ayrı bir duygu imiş, çok farklı bir şey bir evin çocuğu olmaktan, bir evin sahibi olmaya geçmek.

bu akşam bir uğrayacağım, bahane bulunur elbet :)

ayrılık...

telaffuz etmekten korktuğum birkaç kelimeden biri: ayrılık

biraz önce hayatıma 1 sene kadar önce giren bir arkadaşımla konuştum, dertleştik, annemi soruyordu, her şeyin yoluna girdiğini duyunca sevindi, sonrasında ikimiz de sustuk ve ben dayanamadım: ne olacak bunların hali? diyiverdim.

bu kızı bana tanıştıran tatlı bir çift var(dı). birlikte takılır, gezerdik, içerdik, fotoğraf çekerdik. geçtiğimiz aylarda bu çiftin ayrıldığı haberini aldım. erkek olan kardeşimin yakın arkadaşı idi zaten, kız olan ise görüştüğüm bir insan haline gelivermişti. bugün konuştuğum ise, sadece onlar sebebi ile tanıdığım biri.

açtım, fotoğraflara baktım, ikisini aynı kareye koymak istedim yine ama fotoğraflar cansızdı.

birbirini kaybeden iki insana şahit olmak acı, hem de çok. hele ki kendin, şu an ikiyi bir yapma hazırlığındaysan...

Adı Aylin...

Fotoğraf Çekmecesi...

Bir düğünden geriye ne kalır?

cevabı çok basit: fotoğraflar

Emre bana 8 Mart 2011'de evlenme teklif etmişti, gözlerim dolu dolu kabul ettiğim o teklif sonrası, eylül gibi evlenmeyi planlayıverdik o akşam.

hiçbir şeyi planlamadan önce, ilk aklıma gelen şey fotoğraf oldu, hani gün bile almamıştık ama benim kafamdaki fotoğrafçının beni o gün çekmesi çok çok önemliydi benim için ve eyvah, bilyordum ki Aylin yoğundu, 2011 çoktaaan gelmiş de ilk 3 ayı bitmişti, bir sürü kişi Aylin'de yerlerini ayırtmıştı. ödüm koparak Aylin'e mail attım, 10-17-24 eylül, bunlardan hangisinde boşsun dedim :) aylincik 10 eylül'de doluydu, 17 eylül'de ise müsait. hemen planımı yapıverdim, düğün fotoğraflarımı 17 eylül'de olacak olan izmir'deki düğünde çektirecektim, yani 10 eylül'deki nikahta değil:)

içime sular serpilmişti, aylin beni çekeceği için ve büyük bir rahatlıkla gelinlik bakabilirdim artık:) ben de onun çekmecesine eklenecektim.

Aylin'in kim olduğuna gelince... o sempatik, cıvıl cıvıl bir fotoğrafçı. Almanya'dan evlenerek geçen sene Samsun'a taşındı. taşındı dediğime bakmayın, aslında o her yerde. Türkiye'nin herhangi bir iline, eğer o gün başka çekimi yoksa gidiyor. kalacak yerini, biletini kendi ayarlıyor, yani hiç böyle bir sıkıntınız yok. fiyatlandırması yaptığı işin kalitesini düşününce ve de mobil birisi olduğu göz önüne getirilince gayet makul.

işte aylin hakkında ekşisözlük'de Aylin, ikinci giri benim burdaki ;)

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=foto%C4%9Fraf%20%C3%A7ekmecesi

işte Aylin'in üper web sitesi:

http://www.fotografcekmecesi.com/

Aylin çekimini yapıyor, herkesi sıraya koyuyor ve birkaç hafta sonra gelin ve damadı facebook'ta tagliyor :) yaptığı albüm gerçekten çok kaliteli, ayrıca size tüm fotoğraflarınızı cd içerisinde teslim ediyor.

facebook'da "fotoğraf çekmecesi" diye aratıp, bulunan sayfa like denildiğinde, Aylin'in tüm çekimlerinden örnekler bulmak mümkün. kendi web sitesini facebook'a göre biraz daha geriden güncelliyor, çünkü web sitesinde gelin ve damat hikayesi de yazıyor.

bu güzel kız, geçen sene benim canım ciğerim bir çifti çekti ve ben daha fotoğraflarını görmeden, Aylin'in bizi de çekmesini istedim hemen. fotoğrafları görünce de yanılmadığımı anladım.

ve birkaç fotoğraf, geçen seneki düğünden. her resimde fcekmece logosu yok bendeki, copyright kuralları açısından sadece logo olanlardan seçim yaptım (tamam bir tanesi hariç, onu logolu bulamadım napıyım). bazı fotolarda ben de varım:)











21 Temmuz 2011 Perşembe

ilk eşyamız geliyoooor

biraz önce Yataş'tan aradılar. geçen hafta içerideki bir oda (aslında bizim mutfak devamı olarak kullanmayı planladığımız keyif odası bu) için aldığımız L koltuk yarın geliyormuş.


şu anda evimiz bomboş, elimde sadece boş resimleri var. yarın kardeşim kapıyı açacak ve ilk eşyamız yerleşecek evimize. içim pırpır oldu, gözlerim doldu filan. aslında öyle duygusal, romantik birisi sayılmam ama yine de evimizin kurulmaya başladığı fikri kalbimi daha bir attırdı şu an.



 

 

19 Temmuz 2011 Salı

İzmir bizi bekler...

Çok sevdiğim bir şehir, İstanbul alınmasın ama, görünce huzura erdiğim bir şehir izmir.

hikayesini pek bilmem, tarihini yakmışlar, şehri baştan yapmışlar ama ne zaman gitsem hiç yabancılamadığım bir yer burası. aslında tanışıklığımız pek eskiye dayanmıyor, önceleri sadece tatil beldelerini bilip, şöyle bir Seviç pastanesine uğrayıp, geçiverdiğim bir şehirdi.

ama son 2 yılda her şey değişti. bu şehirden birine aşık oldum ben, sanki her gelişinde izmir'in o sıcaklığını getirdi bana. iş için de işim düştü gittim, gezdik tozduk, ısındım izmir'e. pasoport'taki kilim otelde kaldım, kahvaltımı yaparken denizi seyrettim, sevgilimle kordonda türk kahvesi eşliğinde tavla oynamanın keyfine vardım.

şimdi ne zaman gitsem, baktıkça doyamadığım şehir izmir. artık ucundan kıyısından izmirli de sayıyorum kendimi. ne demişler, kadın dediğin kocasının memleketindendir :p başka bir şehir olsa bu lafı kabullenmezdim ama konu izmir olunca işime geliyor sanırım :)

işte yaklaşık 2 ay sonra düğünümüzün yapılacağı, yine 2 ay sonra nüfüs cüzdanımda kütüğüme yazılacak bu şehri hafta sonu ziyaret ediyoruz. bir nevi iade-i ziyaret bu. kız isteme/nişan merasiminden sonra sağlık sorunları sebebi ile bir türlü gidememiştik, nihayet bir boş hafta sonu denk getirdik ve ailecek gidiyoruz. annem bohça vs de hazırlıyor, zaten ne yapsam durmayacak, peki dedim anne yap :)

işte böyle hafta sonu, bohçalarımızı alıp izmir'in yolunu tutuyoruz. adettenmiş, baklava götürülürmüş böyle ziyaretlerde ama havaya baktıkça şöyle 5 klo dondurma alsak da gitsek diyorum.

izmir bizi bekler...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

sarı konsept: ayakkabılar da hazır gibi...

Kimisi gelinliği altında görünmeyeceğini düşünür, kimisi ise "amaan beyaz bir ayakkabı alınıverir" diye geçiştirir.

benim için çok çok önemli ve güzel bir ayrıntı: gelin ayakkabıları

özellikle son zamanlarda iyice yayılan dış mekan çekimleri, profesyonel hikaye fotoğrafçıları sebebi ile ayakkabılara yapılan vurgular oldukça fazla.

işte bu sebeple bu önemli detay için oldukça kafa yordum ben. kır düğünü yapacağımdan, beyaz renkte ayakkabı istemediğinden düşündüm taşındım, sarı ayakkabılarda karar kıldım. zaten düğün için de kıra yakışır bir sarı ağırlıklı konsept düşünüyoruz. mesela gelin çiçeğim, eğer eylül ayında güzellerini bulabilirsem papatya olacak:)




elbette gündüz kuaför hazırlıkları ve fotoğraf çekimlerinde kullanabileceğim babet olayını da düşündüm.

    birisi papatya mı demişti? işte şu yandakileri sipariş etmiştim, bugün geldiler ;)

bu ayakkabıları trendyol'da gördüm, üzerindeki papatyalara bayıldım ve risk alarak sipairşi verdim. neyse ayağıma oldular, çok sorunlu ayaklarımı vurma ihtimalleri var ama ben evde çorapla giyip alıştırmalara başlayacağım bugün.
 
 
 

gelelim kokoş ayakkabıma. bunu yaptırmayı düşünüyorum. oldum olası sateni severim. gelinliği organze seçtiğim için, sateni bir yerlerde kullanmam şarttı ve ayakkabılar bunun tam yeri. aşağıdaki modeli ve rengi beğendim, arkası ayakkabıcının da fikrini alarak kapalı veya açık olabilir; bahsettiğim problemli ayaklarım sebebi ile sağ baş parmağım mosmor, o yüzden çok sevdiğim french manikürden vazgeçip önü kapalı yaptırım belki :(

böyle ayakkabı beğendik, nasıl yaptırırız diye soranlar için:

modelin resmi çıktı alınır. osmanbeyden ( iki osmanbey metro durağının arasında nişantaşı kolunda bir kumaşçı var) saten kumaş beğenilir ve 50 cm satın alınır. kumaş ve çıktı ile birlikte divan kundura'ya gidilir. ordakilerle fikir alışverişinden sonra kumaş teslim edilir ve sipariş verilir. divan kunduranın dışında bir de "papucci" diye bir yer varmış, bu konu ile ün yapan. ben geçen sene arkadaşımın tecrübe etmesi ve de bu detayları bilmem sebebi ile divan kundurayı tercih edeceğim.

kır düğününde topuklar için ne yapabiliriz diyenlere, iki öneri var:

1- hasır dolgulu bir ayakkabı alınır, fotoğraf çekimi ve ilk dans sonrası ayağa geçirilir. burda babet de aynı işi görür ama gelinliğin yere yani çimlere sürünmesini hesaba katmak lazım.

2- şeffaf topuk koruyucu alınır. ne kadar etkin bilmiyorum, hiç denemedim ama bir tane sipariş edip, pikniğe gidince denemeyi düşünüyorum, tabii eylüle kadar pikniğe gidersek.

topuk koruyucu nasıl bir şey diyenler için : TIK TIK

Gelin kızımız :)

Sabah sabah kargo kutumda mng'den gelen bir kargo buldum. Açınca içinde özenle paketlenmiş, serenanay'ın "gelin kızımız" tshirtünü gördüm. Henüz sipariş vereli birkaç gün olmasına rağmen, elimdeydi işte. Kuafördeki hazırlıklarımda kullanacağım bu tshirt'ün resmi aşağıda.





serenanay çok tatlı bir pasaj emekçisi, paketin içinde bir de çok şirin "be happy" yazan dolap süsü vardı. pazartesi sabahı için daha güzel bir sürpriz olamazdı.

beni pasaj.com ile şu yazısında tanıştıran taranis'e ve pasaj.com'dan serenanay'a tekrar tekrar teşekkürler.

12 Temmuz 2011 Salı

mobilya seçerkene...

Evlenen çiftler için omuzda hissedilen en büyük ağırlıklardan biri ama aslında en zevkli kısımlardan da birisi mobilya seçmek.

evi tuttuk (aslında bu daha zor olan bir aşama idi) ve düştük yollara. ama yollara düşmeden önce ne yaptık?

- küçük evimizin tüm odaları, duvarları özenle ölçüldü.
- alternatifler düşünüldü, mesela çamaşır makinesini balkona alabilirsek, minik banyomuzda havlu koyacak bir dolaba yer açılabilirdi. buna göre de ayrı ölçüm yapıldı.
- sonra her genç çift gibi ikea yoluna düşüldü (eğer ikea'dan ana mobilya alınmayacaksa, yanlış bir adım, bizim için öyle oldu). ieka'da gezildi tozuldu, nereye raf konulur, nereye ince dolap vesaire baktık ama asıl büyük parçalar olmadan resmi göz önüne getirmek çok zor.
- ikea macerasının ardından, bir adet A3 kağıda ev çizilip, ölçüleri yazıldı. meslek alışkanlığı, böyle krokilerle çok uğraşırım :)
- ikea, bahuaus, praktiker, koçtaş, tekzen vs sonra gezilmek üzere rafa kaldırıldı, önce Masko'ya gitmemiz lazımdı.

Masko'da iki saat:

- üç dükkan gezdik. üçü arasında çok ciddi fiyat/kalite farkı vardı. herbiri diğerini kötüledi, ağaç kullananlar doğtaş ve lazzoni'yi, sunta kullanlar mdf'yi, mdf kullananlar ağaç kullananların pahalılığını kötüleyip duruyor.

- edindiğim birkaç izlenim:
  • sizin 10.000 tl ye aldığınız mobilyayı, başka birisi 12.000 TL'ye veya 7000 TL'ye alabilir; böyle bir yer Masko, çok dikkat etmek ve araştırmak lazım.
  • genel olarak üç seçenek var malzemede: sunta, ağaç ve mdf. modern mobilyalarda genelde mdf üzeri lake kaplama kullanılıyor, o herkesin evinde gördüğümüz parlak beyaz (başka renkleri de oluyor) malzemenin adı lake imiş (lake lak ile kaplı demek, lak ise araba boyalarında kullanılan cila).
  • en pahalı ve sağlam alternatif, normal ağaç kullanılması (meşe, ceviz vs vs). kendi evimiz olmadığı için bu alternatifi eledik biz. sunta'yı da eledik, çünkü çok ciddi bir görünüm ve kalite dezavantajı vardı.
Masko'da yarım gün:

- işte bu günde alacağım şeyler biraz şekillendi. başka bir postta, muhtemelen alacağım konsol, yemek masasını paylaşacağım. koltuğu yaptırmaya karar verdik, odada sadece bir berjer ve köşe kullanacağız. tv ünitesi yerine ise raf ve duvara monte yöntemini tercih edeceğiz. yeri dar olanlar için tavsiye ederim, bununla ilgili de ayrı bir post hazırlamayı düşünüyorum.

- önerilerim:
  • ufak bir defter edinin. aldığınız fiyatları, ürünleri tasvir edecek birkaç bilgiyi, ölçüleri not edin. bir kartvizit alın, kartvizite, eğer yazmıyorsa, sizinle ilgilenen görevlinin ismini not edin. kartviziti defterin sayfasına zımbalayın. başka bir mağazada başka bir sayfaya geçin ve aynı şeyleri yapın. sonradan hatırlamanızda çok işe yarıyor.
  • pazarlık edilebildiği kadar edilmeli ama ben asıl öldürücü darbenin (hele ki nakit alınacaksa) "bugün içinde alacağım ve ayırdığım para bu" şeklinde bir ifade ile vurulacağına inanıyorum.
  • mobilya teslim süreleri genelde 1-1.5 ay, mesela biz biraz geç kalmışız. bu süreler lazzoni, doğtaş gibi mağazalar için de geçerli, yani ben modüler (fabrikasyon) alacağım, bir günlük iş diye düşünmeyin.
  • çok fazla gezmemek lazım sanırım, biz kendimizi frenledik. 5 dükkandan sonra her şey kendini tekrar ediyor, masko'da kendisi üretim yapan firmalar, daha doğrusu doğtaş vb gibi hazır koleksiyonu olmayan yerler zaten sizin isteğinize göre her şeyi yapıyor. kafanızda ortalama bir fiyat ve model oluştuktan sonra gezdikçe kafa karışıyor. benim bir felsefem var: her zaman daha iyisi var, daha güzeli var ama eğer zamanında "gerekli" şey elde edilmiyorsa güzel olsa kaç yazar?
eklemek istediğim birkaç not daha var:

- tepe home'da ciddi indirim varmış. bizim gibi küçük bir ev döşemekle uğraşmayanlar için güzel alternatif. bu mağazanın mobilyaları sağlam oluyormuş.

- hani bir A3 kağıtttan bahsettim ya, üzerine plan çizili. kesinlikle tavsiye ederim. gittiğiniz her yerde ölçü sorun, bu kağıdı birkaç tane çoğaltıp, sonra için eşyaları koyabilirsiniz, inanılmaz keyifli oluyor :)

bu mobilya işini bu hafta çözeceğim inşallah, sonrasında mutluluk dolu bir yazı olacak.