26 Eylül 2012 Çarşamba

bir devrin kapanışı...

Mart 2011'den Ekim 2011'e kadar

saçımda ilk defa beyaz çıkmasına sebep olan

beni mide ağrısı denilen şeyle tanıştıran,

sonrasında üstümdeki egemenliğini kaybedince iyice saldırganlaşan,

yeri gelip aile terbiyem hakkında bile konuşma cüretini gösteren,

peygamber sabrı ile dayandığım, rol yapmak pahasına iyi geçinmeye çalıştığım,

en sonunda gerçekten tıbbi bir problemi olduğunu, başka insanlarla da benzer şeyler yaşayınca anladığım
(aah ah, ilk başta yalnızdım ben onunla, insanlar geldikçe kendimi boşa paraladığımı, karşı tarafın sakat olduğunu anladım)

kadın;

İSTİFA ETTİ!

Allam şu ana kadar yaptığı en iyi şeyi yapıyor, en güzel şeyi yapıyor ve gidiyor buradan.

Müdürüm, bu haftaki seyahatimi de iptal edip, bir an önce devir teslim yapın ve gitsin dedi.

Elbette iş devretmemek için de uyuzluğunu yapıyor,

Elbette bundan sonraki süreçte çok yorulacağım, saklamış olduğu bilgiler yüzünden belki ben suçlanacağım.

Ama geçecek...

İnşallah Allah'ın izniyle normal bir insan gelecek onun yerine (ki yöneticim, beni ezecek; benden yaşça ve tecrübece çok büyük birisini almayacağını ima etti, umarım öyle olur).

Benim için çok zor bir devir kapanmıştır.

Resmen bu Cuma gidiyor.

Gelen gideni aratmasın, huzur hiç eksik olmasın artık.

Amin !

20 Eylül 2012 Perşembe

Manchester United- Galatasaray : 1-0

Maç hakkında pek yazasım yok aslında.

Eğer 5-10 tane yememişse her taraftar, böyle bir maçta  takımının iyi oynadığını, en azından beraberliği hak ettiğini düşünür. Ben Muslera penaltıyı kurtardığında "dönecek bu maç" demiştim, ama olmadı işte. Açıkcası kendi evimizde yeneriz yaa, deplasmanda böyle oynadıysak vs muhabbeti de bence yanlış, çünkü Galatasaray Avrupa deplasmanlarında ciddi konsantre olabiliyor, kendi evinde bu konsantrasyonu görebilir miyiz, pek emin değilim, umarım öyle olur.

Neyse dün hiç yenilgimiz olmayan ocakbaşında yenildik geldik. he bir de hiç kazık yemediğimiz bir yerdi, ama dün verdiğimiz para ile kaşıbeyaz'da yemek yerdik valla:)

Yapacak çok iş, maç seyrederken yemeyi unutup sadece içmekten kaynaklı bir mide ağrısı ve de regl sancısı var bünyemde.

Amanin ne muhteşem bir gün!

19 Eylül 2012 Çarşamba

kola ve sigara satmıyoruz...

malum Fatih semti sınırlarında oturuyorum.

eh ülkenin güncel hali de malum.

Ramazan'da fırından sabah sabah ekmek isteyince, "Gündüz ekmek çıkartmıyoruz" tepkisine alıştım. Hani herkesi oruç tutacak varsayalım, sizin gibi herkes mesela, arkadaşım bunun hastası var, çocuğu var, adet döneminde kadını var iç tepkilerimi ilk sabah harici vermedim valla kabullendim. Tüm Ramazan ortalarda görünmedim valla...

Hayır şort giyince bakmalarına, hadi bakmadılar diyelim arkadan süzmelerine de pek bir alıştım, yadırgamıyorum. Size inat giycem lan o şortları, günahlarınız artsın inşallaahhh benim sayemde.

Bir adet Tekel ve Migros harici alkol bulamama sıkıntısına da alıştım.

Hepsine normal (!) diyelim mi e hadi öyle olsun.

Yalnız bizim binanın altına açılan market beni dumurlardan dumurlara uğrattı vesselam. Şimdi ben tükanın vitrininde Ülker link reklamını, dondurma dolabının üzerinde de golf yazısını gördüm, zaten anladım, sizde alkol olmaz, eyvallah, günaha girmeyin, anladım. Ama efenim bir akşam tam yemeğe otururken aklıma kola alıvermek geliverdi, vallahi uzağa gitmemek için Cola Turka bile oluversin deyip daldım içeri ve dolaba yöneldim bu markette. bakındım, bakındım ve kola yoktu, adamlara dönüp (yazar burada şort giyiyor):

- Pardon kolalar nerede?
- Biz kola ve sigara satmıyoruz dedi adam yaa... sağlığa zararlı diye ekledi.

Şimdi şaşılacak konu çok, kola satmıyor anladım, ama ben sigara istemedim, zaten sigara her markette bulunmaz, izin gerekir satmak için. bana bu extra açıklamayı niye yaptın di mi? neyse ben dumurlarda ve şaşkın, üstelik adamlar da şortuma bakıyor, üstelik kola gibi sakıncalı bir şey istemiş bir günahkarım; şaşkınlık içinde çıktım dışarı.

Yahu kola sağlığa zararlı eyvallah da, acaba o katkı maddeli tangimsi tozlar değil mi? yani o marketi sadece yoğurt ve süt (katkı maddesine izin verilmeyen gıdalar) ile mi götüreceksiniz? hayır o sattığınız meşrubatların hepsi de en az kola kadar zararlı farkında mısınız? hayır siz manyak mısınız?

Neyse bu market şu "kolada alkol" muhabbetine bunu yapmıyorsa ben de Ayşe değilim. Ne günlere kaldık yahu!

He benim koca da oraya dalıp bir bira kasa isteyecekmiş.

Mükemmel fikir, evet.

Yakında bu esnaf bizi mahalleden kovar!

heyecanlıyız :)


Sabahtan beri içim içime sığmıyor. Akşam Manchester deplasmanında maçımız var. Biliyorum favori değiliz, olamayız da. Ama yine de içim içime sığmıyor işte. Yıllar sonra bir Şampiyonlar Ligi maçında izleyeceğim Galatasaray'ımı.

Sağımda solumda bir sürü evrak, hasta fenerli müdürüm sürekli iş istiyor, sanırsam ki bilerek yapıyor, bugün çıkamayayım diye :) şaka şaka, kendisini çok severim, yüzüne yüzüne bir fenerbahçe maçı öncesi"maça gideceğim, yol kalabalık oluyor, erken çıkmalıyım" demişliğim ve kendisinin "peki Ayşe gidebilirsin ama başarısızlıklar diliyorum" diyerek izin vermişliği var.

Neyse bugün Manchester ile maçımız var. Belki çoğuna komik gelebilir, küçümseyebilir ama benim için çok önemli işte.

Çok zaman geçti böyle büyük bir maça çıkmayalı, o kadar uzun zaman oldu ki CL müziğini bizim maçımızda dinlemeyeli.

Ben Avrupa maçlarında uyuz bir taraftar değilimdir, öyle kendimi parçalamam belki ama yine efendice Türk takımlarını desteklerim ben böyle maçlarda. Türkiye'nin henüz İspanya, İngiltere veya İtalya olmadığını, iki takımı direk CL'ye gönderebilmek için "her" takımın puanına ihtiyacımız olduğunu ve elin bilmem nerelisi sevineceğine örneğin benim müdürüm sevinsini hep tercih ederim (fena mı bir de performansa denk gelirse gelme keyfime).

Beşiktaş'ın MANU galibiyetinde 0-1 skor oynamıştım, canı gönülden sevindim vallahi, hem de kuponum tuttu.

Fenerbahçe'nin evindeki Chelsea maçına ellerimle bilet aldım arkadaşım için, kendisi gözleri dolu dolu vazgeçip çay arası vermişti, biletix'in benim gibi GSli'ye veresi tutmuştu bileti işte. O maçta da Chelsea'yi değil Fener'i desteklemiştim.

Öyle çok içten mi oluyor, tabii ki hayır. sanırım 2000 yılında Galatasaray'a verilen destek haricinde göremeyeceğiz öyle "vatan, millet, sakarya" desteğini artık, mümkün değil.

İşte ama kendi takımının maçı olunca bir başka, çoook ama çok özlemişim bu duyguyu.

Allam valla iyi bir taraftarım ben ya. Bak elimden geldiğince fanatikliği düşmanlıkla karıştırmamaya çalışıyorum, nolur şans akşam bizimle olsun ya, sübhaneke dinimiz ve amin!

17 Eylül 2012 Pazartesi

17 Eylül...

İstanbul'u hatırlamıyorum geçen sene bugün, aslında burda yoktum, ondan hatırlamıyorum.

Ama İzmir'de güzeldi hava, oldukça.

Ben bu vakitlerde, kuaförümden çoktaan çıkmış, Kozbeyli köyüne doğru gidiyordum yanımda Emre'm ve Aylin'imle...

Düğüne gelenler rüzgardan oturamamışlar biz gelmedne önce, ama akşamın ilerleyen saatlerinde durdu o rüzgar, bana yaptığı tek yamuk duvağımı çalılara takması ve de benim upuuzun duvağımı yerlerde sürüyerek sahneye çakma hayalimin içine etmesiydi, duvağımı arkadan adamlar tuttu, yapacak bişi yoktu :)

Geçen sene bugün, sıkıcı bir iş günü değildi, hayatta en çok tepindiğim, en çok kahkahalar attığım, en mutlu olduğum gündü.

Üstelik ertesi günü de balayımız başlıyordu.

Şimdi, bulutlu ve iş günü bir 17 Eylül'den geçen seneki 17 Eylül'e selamlarımı iletirim.

Her şey ne de güzel ;) bakın bu da çiçeğim :))



10 Eylül 2012 Pazartesi

1 yıl nasıl da geçti?

Güzel günler çabuk geçiyor ama bitmiyor seninle.

Nasıl ve ne zaman bir seneyi doldurmuşuz, rüya gibi gerçekten.

Geçen sene bu saatlerde evden çıkmış nikah dairesine koştururken, gözümüzü açıp kapamışız ve zaman geçmiş.

Güzelse hayat çabuk akıyor ellerimizden sevgilim, biz inatla yakalayıp her anını yaşamak istedikçe.

Seviyorum zamanın seninle akmasını, seviyorum sağ yanımda kokunu duymayı, seviyorum apartmanın merdivenlerdeki adımlarını duymayı, seviyorum kapıdaki anahtar sesini.

Lüks tutkunu, tatlı atışmalarımızı, sevimli unutkanlığını.

Her bir detayını, her bir nefesini, herbir sözünü çok ama çok seviyorum.

Evliliğimizin 1. yılı kutlu olsun sevgilim, şerefine!

5 Eylül 2012 Çarşamba

yaş 30...

yazın başından beri kendimi alıştırmaya çalıştığım yaştayım artık.

yaşımın başına 3 koydum ve yola devam ediyorum.

evet bazı şeyler için geç, bazı yıllar geride kaldı.

yine de fikirlerine çok değer verdiğim, çok uzaklarda yaşayan bir arkadaşımın mesajına gülümsüyorum:

"we're mature enough to understand the world, and young enough to do the things we'd like to do"

evet artık dünyayı anlayabilecek olgunluktaki yaştayız ama aynı zamanda istediklerimizi yapmak için gerekli gençlik enerjimiz halen var.

dün akşam arkadaşlarımla yaptığım ufak bir kutlamadan eve geç dönmüş, başım ağrıyor diye yatmıştım saat 23:00 olmadan. ışık okadar rahatsız ediyor ki beni baş ağrısı çekerken. uykumun ortasında eşim "aşkımm" diye seslendi, ışık vardı, sinirlendim "off ışığı kapa, başımmm" derken, bir de baktım bizim şaşkından gelen ışık elindeki pastanın mumlarından kaynaklanıyormuş. "yeni yaşının ilk dakikalarıı kutlu olsun" dedi. ben salak, yarı uykulu yarı ayık sarıldım boynuna. 30'lu yaşlara geldim ama böyle bir adamı da hayat arkadaşı olarak almıştım işte yanıma, şükürler olsun.

sabah sabah Eskişehirsporlu futbolcu Ediz Bahtiyaroğlu'nun 26 yaşında kalp krizinden öldüğünü okudum twitter'da, oysa ben tam da 30 yaşında olmaktan dertlenecektim bu doğum günümde. gencecik adam, yaşının başına 3 bile koyamadan gidivermişti işte :( utandım kendimden.

hayat rüzgarlarını istediği yerden estiriyor, istediği zaman.

bize kalan ise bulunduğumuz anı ve yaşımızı sevmek, ömre değer katmak.

o zaman hoşgelmişssin 30lu yaşlar, bence anlaşabiliriz :)

4 Eylül 2012 Salı

Oğlan bizim kız da öyle ;)


güzel bir post yapmak istedim bugün.

epeydir de oldukça tembellik ettim blog konusunda biliyorum, yaz rehaveti sanırım. eh geçen yazki gibi düğünüm de yok ki bu yaz, sürekli anlatacak bir şeyler olsun.

aslında bu postu geçen ay yapmak istemiştim, ama ne yazık ki babaannemin vefatı girdi araya, sonra da bir türlü fırsat bulamadım.

kısmet bugüneymiş.

geçen ay Şero ile Kemal'i evlendirdik. şurda nişanlarından bahsettiğim çifti ;)

Bursa'da güzel bir nikah ile "evet" dediler, ardından da rotamızı Antalya'ya çevirdik hep birlikte.

Sıcaktan bunala bunala, terlerimizi sile sile oynadık Antalya'da. Temmuz ve Antalya sıcağını, bir de üzerinde deliler gibi zıplamayı ekleyin, anlarsınız halimizi.

Bu arada düğün için Porto Bello diye beş yıldızlı bir otelde kaldık, düğünün gerçekleştiği otelde yer bulamayınca, şiddetle tavsiye etmiyorum.

Düğün sonrası da, gecenin mutlu çiftiyle birlikte balayına gittik, evet evet beraber gittik. Bu kısım şiddetle tavsiyedir, Gloria otellerinden birisini geçen sene denemiştim; bu sene de Gloria Golf'e gittik, gelin damat ve biz çook güzel bir tatil geçirdik, şu ana kadar gittiğim oteller arasında gözümü kırpmadan tavsiye edebileceğim oteldir Gloria.

pekiiii... sizce gelin ve damadın resimleri kim çekti? tabii ki ailemizin fotoğrafçısı Aylin. Fotoğraflara şuradan ulaşabiliyoruz. nikah sonrası gittiğimiz Cumalıkızık köyünde mükemmel bir işe imza attı Aylincik (kendisi şu an Roma'nın fethinde :p)

kendisinin izni ile birkaç fotoğrafı burada paylaşıyorum.

esen kalın :)