28 Kasım 2011 Pazartesi

Cuma'yı düşünme hiç bugün daha Pazartesi...

bildiğimiz Pazartesi sabahı...

güzel bir hafta sonu geçti cuma akşamı kardeşim ve Emre ile maç eşliğinde cips yemece, e Fenerbahçe de berabere kaldı, değmeyin keyfimize :)

cumartesi evi tertemiz yaptık, misafir ağırladık, yemeklerim ve sofram beğenildi, sevindirik oldum. gece 2'ye kadar sürdü muhabbet, e tabii arada Galatasaray-Sivas maçını da izledik, zar zor da olsa yendik, ama mutsuzuz takımdan... hele o Engin kaleciye kafa atıp kırmızı görmedi mi, nasıl dellendim.

pazar günü evde mayışmaca, hafta içine yemek planlamaca, akşam üstü tophanede nargile, akşam evde Beşiktaş-Trabzonspor maç keyfi ve de Pazar akşamı sendromumuz.

ve evet hatırlatmak gibi olmasın ama bugün daha Pazartesi.

mutlu haftalar...

23 Kasım 2011 Çarşamba

ben halleri

ben bugünlerde;

yine kendimi, kafamı toparlama uğraşındayım.

pazartesi ofisten çıktığımda saat 00:10'du yani aslında Salı çıktım ofisten. eve geldiğimde Emre yemek yapmış, sofrayı kurmuş ve kaldırmış, sonra da uyumuştu, içim hüzünlendi :( üstelik sabah eğitime yetişmeliydim, geç kalkma lüksüm de olmadı.

bu sabah gelince, bilgisayarımda "Ayşeee gel çabuk" postiti buldum, dün olmadığım için özlenmiştim birileri tarafından, sevindim, demek ki ortamda varlığım pozitif etki yaratıyor, halbuki son günlerde işyerinde huzurum sıfırın altında, sevindim demek ki yansıtmamışım :)

ev yine rezil halde, amaan diyip bıraktım, şu anki hedefim mutfağı düzenli tutabilmek:)

evdeki hesabın çarşıya uymadığı aylardayız, biraz can sıkıcı ama her yeni evli çiftin başına geliyor sanırım.

yapmam gereken çok iş var, ne zaman oldu bu kadar işim çok şaşırıyorum, halbuki buraya geçtiğimde, eski işimi hatırlayıp "dünya varmış" çekmiştim.

dün kendimi Galatasaray kaçıncıydı yahu diye puan tablosuna bakarken buldum, normal halim bakmaz, takır takır ezbere bilirdi ilk 7-8 takım puanını, sanırım kafa dağınıklığım ilgi alanlarıma da yansıdı.

kuafördeki kız geçen sefer kocası ile yaşadığı sorunları anlatmıştı, bu sabah boşanacağını söyledi, böyle haberler yeni evli bünyeme iyi gelmiyor, üzüldüm yine :(

lenslerim gözümde kızarıklık yaptı, bir süre bıraktım, inat ettim gözlük kullanmıyorum ama biliyorum ki akşama başım ağrıyacak.

bu da böyle kafa dağınıklığımı yansıtan anlamsız bir post olsun, bırakayım dağınık kalsın :)

21 Kasım 2011 Pazartesi

bravoo!

bizim federasyon derbilere rakip taraftar sokmayarak bayağı temiz bir işe imza attı, şak şak şak ve de bravooo!!

adamlar resmen "deplasman takımı kafasına her şeyi yiyebilir, biz ev sahibini koruyalım mantığında", oldukça akıllıca!!

dün akşam galatasaraylı futbolcuların kafasına yabancı madde yağdı, evet beşiktaşlılara bir şey olmadı, e orası onların evi, onların can güvenliği sağlandı ya, tamamdır.

sakın taraflı bir yazı sanılmasın, 7 Aralık 2011'de de Fenerbahçeli futbolcuların kafasına neler yağar kimbilir, o zaman Galatasaraylıların evi, onlar sağlamsa tamam deriz.

ya da durun ya ben kesin çözüm buldum!

artık futbol oynanmasın, oynansın. ay İngilizce yazayım : play değil act olsun oradaki fiil, tv programı olarak kabul edilsin. ooh evde 3D yayın, elimizde bira, tartışmalı görüntüyü tekrar izle, can güvenliğin yerinde, kulübe gidecek paradan digiturk nasibini alarak zaten kulübe iletecek.

ne gerek var taraftara değil mi yahu? sabah sabah zihnim bayağı açıldı...

18 Kasım 2011 Cuma

deplasmanıma dokunma!!

Kulüpler birliği karar almış, dört büyüklerin birbirleriyle oynayacakları futbol maçlarına deplasman taraftarı alınmayacakmış!!!

Nasıl ya? Hadi basketbolda yapıyorsunuz, salon küçük, güvenlik sağlanamıyor vs vs.

Futbolun en güzel tarafı rekabet değil mi? saha içinde takımlar rakipken, tribünlerde taraftarlar rakiptir.

Artık ütopya olan, yan yana birlikte maç seyredilen günlere imrenerek bakarken, diyorsunuz ki artık rakip taraftar yok!

Olayın temeline inmek, futbola ne zaman, niye bulaştı bu pislikler, aşırı küfürler, kavgalar, yaralamalar diye düşünmek yerine, en kolay çözüm : yasakla gitsin!!

Millet olarak alışkınız yasaklanmaya zaten...

Hiç deplasmana gitmedim. Ne yalan söyleyeyim, bu konuda erkek fatmayım ben giderim filan demiyorum. Ben asla futbolu sevdiği için küfür duymaya çok alışkın, topun hangi kaleye girdiği konusu yüzünden birbirlerini darp edecek insanları normal karşılayan birisi olmadım, olmayacağım da. Asla canımı tehlikeye de atmam bunun için. Hani bileğimi kesseler sarı kırmızı akar, aman efendim ölürüm ben bu takım için diyemem. bunu gerçekten diyenler de bence sağlıklı değil (lafın gelişi diyenleri ayırıyorum tabii).

He ama tahmin ediyorum o deplasmanlarda neler olabileceğini ama. Turk Telekom Arena'da Eskişehir maçında, deplasmandan gelen şişe ile önümdeki çocuğun kafası yarıldı, bana da 3-4 kez içi çiş dolu pet şişe attılar, super mario gibi sağ sol yapıp kurtuldum her seferinde. Hani oraya o cam kafesi yapmasalar, Fenerbahçe maçında ölen bile olurdu, çok acı ama öyle işte. karşı tarafı suçladığım falan yok, her takımın taraftarı arasında var bu psikolardan.

Futbolu bir top, 22 adam diye indirgemem ama bu bizim çok sevdiğimiz bir top ve 22 adam oyunu için bir tek kalp kırmaya değmez, bu net.

Ne diyordum? deplasman...

Yahu kaldıracağınıza, yasaklayacağınıza çözsenize... engellesenize kavgaları, küfürleri, bunun için bir şeyler yapsanıza? he zor olabilir, ama bir zahmet zor olanı deneyin.

Tribünde iki tarafın renkleri yoksa, ben yemişim öyle rekabeti, derbiyi!!

Bir kampanya başlatmışlar, deplasmanıma dokunma diye. ne kadar işe yarar bilmem ama oyumu verdim.

Demişler ki: renklerimiz farklı, derdimiz aynı!!

http://www.deplasmanimadokunma.com/


Aynen öyle...

Galatasaray ve basketbol...

ne yalan söyleyeyim yakından takip edemiyorum basketbolu.

eskiden özellikle bayan basketbolunu sıkı takip ederdim ama artık vakit bulamıyorum, ya da başka önceliklerim var, bilemiyorum.

hal böyle olunca, teknik yorum, fikir beyanı yok yapmak hoş olmuyor.

ama yine de Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nın çıkışının farkındayım.

Oktay hocanın zekası karşısında eğiliyorum.

NBA'deki lockout bitmese de, ordan gelen oyuncularla iyice dirilen takımımız otursa en sağlamından.

Geçen sene saç baş yolduran Furkan, bu sene nasıl güvenli kendine.

Bazen düşünüyorum da, o yanlış forma olayı hazırlık maçındaki, aldığımız cezalar, koçun gitmesi... hayırlı mı olmuş ne?

Tüm onlar olmasaydı, Cemal Nalga olayı yaşanmasaydı, belki bugünleri göremeyecektik.

Geçen sene finalde kaybettik, kızlarımız da öyle.

Bu sene mucize eseri Euroleuge'e katıldık, ağlayacaktım nerdeyse.

Ve dün, ne yazık ki gidemediğim maçı, tv'den izledim.

Barcelona ile başa baş mücadelemizi hayranlıkla seyrettim.

20 sayı farka teslim olmayıp, o farkı 2 sayıya kadar indirişimizi de.

varsın 4 sayı fark ile kaybetmiş olalım, salonda bir seyirci bile harcadığı zamana, verdiği paraya ve gırtlağına acımıyordu dün eminim. bir seyirci bile mutsuz değildi, daha doğrusu kaybetmenin mutsuzluğu vardı elbet ama sebebi ruhsuzluk değildi.

dün ben oyuncularımızın, ayrı ayrı hepsinin, tüm varlıklarını ortaya koyduklarını gördüm.

hepsine ayrı ayrı helal olsun.

haftasonu inönü'de kaybedeceksek futbolda, aynen böyle kaybedelim.

7 Aralık'ta Fenerbahçe'ye kaybedeceksek, yine böyle olsun.

elbette gönül kaznamak ister.

ama kazanmanın da kaybetmenin de olduğu bu oyunlarda, kaybetmelerimizi hep böyle yaşamak isterim.

17 Kasım 2011 Perşembe

konsantre olmak ya da olamamam!!

son aylarda çıkan bir durum. başta evlilik hazırlığına filan verdim ama yok geçmiyor :(

çok ciddi konsantrasyon sorunum var benim.

bir şeye odaklanıyorum, nerdeyse son hale getiriyorum ama hoop başka bir işe atlıyorum.

bu blog yazarken bile böyle, biraz önce 34 gün önce yazmaya başladığım ama yollamadığım, taslak olarak kalan bir yazımı gördüm, dehşete düştüm.

tv'de dizi izlerken bile kaçırıyorum olayları.

bankadan havale yaparken, unuttuğumdan, geri ödndüğümde "zaman aşımına uğradı" diyor.

çok sevdiğim futbol maçlarında bile arada muhabbet etmek istiyorum artık, kilitlenemiyorum ekrana mesela.

eğer yazmazsam, ancak birinin uyarsı ile "aa bunu yapacaktım" diyorum, o yüzden her şeyi yazmaya çalışıyorum artık.

yarım yamalak bir sürü iş var beni bekleyen, ayrı ayrı önemsiz, ama totalde önemli bir yekun tutan.

yani sadece işimle ilgili bir durum da değil bu.

sebebini bulamadım ama keşke çözümünü bulabilsem :(

benim de artık bir albümüm var :)



Yaşasııın, artık eve misafir alabilirim !

Niye mi? yeni evli evine gidince, olmazsa olmaz "albüm bakma" işlemi için artık donanımım yeterli.

Ayçi, fotoğraf albumümüzü göndermiş, dün geçti elime.

Klasik gelin-damat albümü anlayışından çok uzak ve eğlenceli.


Tam da beklediğim gibi.

İşte paketi :

                         
                                    



Ön kapak :


Arka kapak :


Rastgele bir sayfa :)


Yşasın artık ben de bir ritüeli yaşatacağım, evime gelenlere yeni gelin albümü gösterebileceğim.

Fotoğraf Çekmecesi'ne yine ve yeniden teşekkürler...

16 Kasım 2011 Çarşamba

Mim: Renkli giyinmem pek ama ruhum rengarenk benim :)

 

Sevgili Hamide, Tubitos ve Pembe Mor Alg mimlemiş beni. Hamide ve Tubitos için ben beyazmışım, ne kadar güzel :) sanırım yeni gelin olmamın etkisi büyük, heep beyaz kalalım e mi?

Ben pembe mor alg'in beni koyduğu rengi kendime yakıştırdım: sarı. ama yanına da kırmızı koyalım ;)

Heyecan ve canlılık, işte ben :) zaten yukarıdaki resimden de sarı ile ilişkim çözülebilir:)  kendisi Ayşe'nin gelin buketi olur.

yine avatar resmim de biliyorsunuz sarı bir kelebek ;)

yeri gelmişken bir not daha, bej-kahve tonlarındaki ev dekorasyonumuza hardal sarısı dokunuşlar yapmayı planlıyorum önümüzdeki günlerde;)

ben her renge ilk aklıma gelen blogcuyu koydum. vakti olanlar ve yapmamış olanlar bu mimi üzerine alınabilir :)

1-Ruhunuz hangi renk?


2- İzlediğiniz blogcular hangi renk?


Renklerimizin anlamlarına gelirsek;

Beyaz: Temizlik, saflık ve güven hissi verir. Hüzünlendirir. Bence buuuu Taranis

Mavi: Özgürlük hissi verir ve sakinleştirir. Gelinyolu demek istiyorum :)

Yeşil: Dinlendirir ve huzur verir. yasmin ;)

Kırmızı: Tansiyonu ve kan akışını hızlandırır. İştah açar. fashionözge

Sarı: İnsana heyecan ve canlılık verir. Dikkat çekicidir. Hamide :)

Pembe: Neşe, güven ve rahatlık verir. pembe mor alg :)

Turuncu: İştah açar, yorgunluğu giderir. Ayçi tabiiki de :)

Kahverengi: Kahverengi toprağın rengidir, insanların hareketlerini hızlandırır. öyle değil aslında

öyle aklıma ilk uçuşanları yazıverdim, aslında otursam izlediğim her bloğa renkler yakıştırabilirim, çünkü insanlar yazdıklarından rengini belli ederler;)

15 Kasım 2011 Salı

Mim: Makyaj malzemelerimiz

bugün bir mimi daha yapasım geldi :) sevgili pembe mor alg beni mimlemiş. Makyaj malzemelerimizin resimlerini yolluyoruz.

Allam yine rezillik, ben makyaj konusunda iyi değilim yahu :) mesela ikinci bir rimelim olmaz, hatta allığım da olmaz (son zamanlarda bir palet aldım da onu biraz kurtardım).

Birkaç resim çektim, banyodakileri, yatak odasındakileri ve en son işyeri çekmecelerindekileri. evet ben bir tembelim, işyerinde tutuyorum temel malzemeleri ve burda sürüveriyorum işte :) ama bunları çaktırmadan çekmemdeki performansım için takdiri hak ettim :p

vallahi sizin kozmetiklerinizi gördükçe kendimi bakımsız hissediyorum, ne diyim ki? :))) işte benim birkaç parçam:

banyodakiler (otellerden aşırılan ufak şişelere takılmayın :p)



Şifonyerimin gizli bölmesindekiler ( bakın şifonyerde böyle bir yer olması işe yarıyor, tozlanmıyorlar):


Tuvalet aynası önünde ise paletim, birkaç krem ve termal suyum duruyor ( Bu termal su da güzel bir şey, ben alerji olunca almıştım ama şimdi cildimi nemlendirmeden önce de kullanıyorum bazen, işe yarıyor):



ve işyerinde makyaj çantası içinde muhafaza ettiğim farlarım, allığım, nemlendiricim, birkaç oje (evet arada ojeyi de burda sürüyorum çaktırmadan, bozmadan klavye kullanma çabalarım takdire değer), kalemler, eyeliner, rimel ve rujum:


işte hepsi bu kadarcık maleseeef :)

Mim: Bakımlı mıyım?

Aslında bunun dışında iki mim var, onalrı bulup yapayım derken, bir baktım ki yine mimlenmişim. kendimi ödevini yapmayan öğrenci gibi hissediyorum.

son mimden başlayasım geldi :) sevgili gülümse beni mimlemiş.

ya sanırım ben pek bakımlı değilmişim :)

1. Yüzünü günde kaç kez yıkarsın?
İlk sorudan sınıfta kaldım, bir kez yıkıyorum, akşamları makyajımı çıkardıktan sonra.

2. Cilt tipin nedir ?
Karma cilt tipim var.

3. Şu an kullandığın yüz yıkama ürünün nedir?
Avene cleanance jel. şiddetle tavsiye olunur.

4. Peeling yapar mısın?
Dürüst olacağım : çok çok çok nadir, en son düğünümden önce cilt bakımında yapılmıştı.

5. Peeling ürünün ne marka?
en son clean & clear ürününü almıştım, ama o kadar tembelim ki evlenince annemlerde unutmuşum, daha eve getiremedim bile.

6. Nemlendiricin nedir?
Avene 50+ nemlendirici krem. bu da şiddetle tavsiye olunur.

7. Çillerin var mı?
yok:)

8. Göz kremi kullanıyor musun?
ne yazık ki hayır.

9. Cildin akneye meyilli midir?
Siyah nokta (o da çok ufak bir alanda) hariç hiçbir problemim yok.

10. Güneş koruyucu kullanıyor musun?
nemlendiricim zaten 50 faktör korumalı. yazın da bacaklaırm, kollarım için daylong markasının koruyucularını kullanıyorum.

MAKYAJ

11. Fondötenin nedir?
Loreal var evde, ama çook nadir fondoten kullanırım.

12. Kapatıcı kullanıyor musun?
pek değil. bazen fondoteni azcık alıp göz altlarıma uyguluyorum.

13. Makyaj alt tonunu biliyor musun?
ay hiç bilmiyorum, ama açık tenli olmakla birlikte, en beyaz insanların bir ton koyusuyum sanırım :p

14. Takma kirpikler hakkında ne düşünüyorsun?
bence müthiş bir icat. günlük hayatta kullanmıyorum. nikahımda ve düğünümde takılmıştı. bundan sonra yakın arkadaşlarımın, kardeşimin düğününde de taktıracağım.

15. Rimelimizi üç ayda bir atıp değiştirmemiz gerekiyor, bu konuda ne düşünüyorsun?
bak bu konuda taviz vermem. gerekirse tembellikten, gidip bir türlü alamamaktan rimelsiz gezerim ama beklemiş rimeli kullanmam, gözlük yerine lens kullanan birisiyim ve göz sağlığı önemli.

16. Hangi mascarayı kullanıyorsun?
Maybelline one by one (aha Gülümse ile ortak noktamız;))  valla kırmızı-pembe kabını beğenip almıştım ama çok memnun kaldım, kullanmayı sürdüreceğim :)

17. Sephora mı MAC mi?
Sephoranın makyaj paleti var, arada kulanıyorum. Mac ise nikahımda uygulanmıştı, çok güzeldi. yine de karşılaştırma yapacak bilgim yok.

18. Makyaj yaparken en çok hangi alet edavattan : ) faydalanırsın?
parmağım, bir de kalemi dağıtmak için far fırçası, tabii allık fırçası.

19. Far bazı kullanıyor musun?
hiç anlamam:) kullanmıyorum bu durumda.

20. Ya yüz için?
herhalde bu bana düğündei nikahta sürülen açık ton şey oluyor. yok kullanmıyorum :)

21. En sevdiğin far marka ve numarası, ama tek bir tane?
Loreal Quad Pro- Green Eyes 319 ( Evet yeşil gözlüyüm, yakışıyor bu far bence bana :p)

22. Kalem / likit / jel eyeliner hangisini tercih edersin?
Kalem. Dağıtılmayan kalemi de eyeliner ı da sevmiyorum, çok yapay duruyor.

23. Makyaj yaparken kaç kere gözünü çıkarma tehlikesi atlattın? : )
çok ilginç benim gibi bir sakar için ama böyle bir anım yok. ama lens takıp çıkarırken bu boşluğu doldurdum tabii:)

24. Pigment farlar hakkında ne düşünüyorsun?
Kullanmadım ama merak ediyorum doğrusu.


25. Mineral makyaj malzemeleri kullanıyor musun?
Fikrim yok:(

26. Favori rujun nedir?
Avon- Sparkling peach

27. Peki gloss?
Kullanmıyorum.


28. En sevdiğin allık hangisi peki?
Loreal 2161-002 Blush in apricot; şimdi üzerinden bu kadar okuyabildim ama bittikçe alırım, iki katlı olup minik oluşu, aynası fırçası falan, beğeniyorum.

29. eBay’den makyaj alışverişi yapıyor musun?
Yapmıyorum. İnernet alışverişi olayını abartmamdan şikayetçiyim, hayret nasıl olduysa kozmetikte bu işe girmemişim. Ay onu da yapmıştım ama yaa :( Eczacıbaşı bünyesinde çalışırken ama çalışanlar için olan internet istesinden alışveriş yapıyordum nivea ürünleri için :)

30. Market kozmetikleri (drugstore products) hakkında ne düşünüyorsun?
Göz makyajı temizleyicim neutrogena, onu marketten alıyorum hep.Onun dışında deodarant, stick, niveanın dudak nemlendiricileri, nadir de olsa nivea maskeleri ve de bazen ayak kremi, vücut losyonu filan alıyorum.

31. Hiç profesyonel makyaj eğitimi almayı düşündün mü?
Hayır. ben bu konuda eğitilebileceğime inanmıyorum, olduğu kadar yapmaya, günü kurtarmaya devam edeceğim :)

32. Makyaj yaparken sakarlık yapar mısın?
Farların üstündeki tozları silkelemek için çöpe içindeki kalıpları düşürmemi mi sayayım, elimden allığı sensörlü lavaboya düşürüp üzerine su akmasını mı sayayım, halıları ojeye boyamamı mı, yoksa kuruduğunu sandığım ojelerimle ayakkabı giyerken hepsini mahvedip geri dönüp silerek ojesiz çıkmamamı mı? (bu konuda çok dertliyim) bilemedim :)

33. En nefret ettiğin makyaj hatası nedir?
hem gözün hem de dudağın vurgulanması. Uyuz oluyorum, kokonaya dönüyorlar.

34. Canlı renkli makyaj ürünlerini mi yoksa doğal tonları mı tercih edersin?
kesinlikle doğal tonlar. renk olarak sadece koyu yeşil (o da nerdeyse kahve) filan kullanıyorum. Makyajda mavi fara dayanamam, sinir olurum.

35. Makyajını hep beğendiğin bir ünlü söyler misin?
Sanırım bu konuda dikkatsizim, eğer kokonaya çevrilmemişse dikkatimi çekmiyor:)

36. Eğer ömrünün sonuna kadar tek bir makyaj malzemesi seçmen gerekse?

Allık :)

37. Hiç makyajsız dışarı çıkar mısın?
Her sabah makyajsız çıkıyorum. İşyerinde nemlendiricimi sürüp, bir şeyler yapıyorum (allık, rimel, far filan)

Haftasonları da akşam çıkmayacaksam yapmadığım çok oluyor.

38. Makyajsız nasıl gözültüğünü düşünüyorsun?
Doğal halim, hiç yadırgamıyorum. Ama bir allık bile çok şeyi değiştiriyor, orası kesin.

39. Sence EN İYİ makyaj koleksiyonuna sahip marka?
Yine çalışmadığım yerden :)

40. Makyaj hakkında genel olarak ne düşünüyorsun?
İnsanı farklılaştırıyor. Psikolojik etkisi tartışılmaz.


Ben de sadece Yasmin'i mimleyeceğim, hadi bakalım :)

14 Kasım 2011 Pazartesi

yine bir Pazartesi...

işte yine bir Pazartesi...

insana şükretmeyi unutturabilecek kadar sinir olduğum ama iyi davranmak zorunda olduğum bir durum.
iş hayatı ne garip... sokakta görsen suratına bakmayacağın insanlarla "iyi anlaşıyor" görünmek zorundasın. ne acı...

Lidyalılar sizden nefret ediyorum.

sayısal loto, senden de...

11 Kasım 2011 Cuma

11.11

tam iki yıl olmuş gözlerine bakalı

tam iki yıl olmuş ellerine dokunalı

herkes 11.11.11 uğuruna inanadursun sevgilim

benim uğur denilince aklıma sen gelirsin

11.11 denilince de 2009 yılı...

10 Kasım 2011 Perşembe

tatil sonrası sendromuna tuz biber eken zihniyet...

sabah zor kalktım, ama son aylarda aldığım kararla çok söylenmeyip şükretmeye çalıştım hazırlanırken...

işime geldim, maillerimi açtım. laptop zaten tatilde sapıtmıştı, işyerinde hiç açılmadı.

mantığını hiç anlamadığım ama mecbur olduğum help desk i aradım, kendileri yurtdışında, bizden iki saat gerideler, içimden "umarım birileri nöbetçidir" diyordum. neyse ki birisi açtı telefonu, derdimi anlattım, recovery key'i aldım filan, çook büyük emeklerden sonra bilgisayarım açıldı.

açar açmaz, sevgili hükümetimizin bize bayram hediyesi olarak "Cumartesi" yayınladığı ilaç indirimleri ile ilgili tebliği açtım, hafta sonu birkaç mail dönmüştü bile, ben de katılmıştım.

sonra çalışma arkadaşımdan aldığım hakikaten gereksiz bir maille gözlerim faltaşı gibi açıldı, kan beynime sıçradı resmen, ccde ise yöneticimiz vardı. cümlelerimi özenle seçip, cevap verdim, aldığım cevap daha da kabaydı. ben de artık kayışlar kopmuştu, ben zaten artık sırf 15 senedir çalıştığı için "önemli ve saygıdeğer" olduklarını düşünen insanlardan bunalmıştım.

üstelik ben yeni mezun bile değildim, 6 yılım geçmişti bu sektörde. ama karşımdaki bunu ısrarla görmüyor, ya da hiç anlamadığım bir şekilde beni bir tehlike olarak görüyor, anlamadım gitti.

elbette iki kadın kavgasına dönüşüveren atışmamız için iyi bir azar işittik, cc'deki yöneticimizden.

ben ve tehdit? en başından beri planlarımı biliyormuş, farkındaymış.

allam ya, ben burda işe başladığımda taze evlilik teklifi almış, nişan hazırlığındaydım. sonra da iş işte kalmak zorundaydı benim için, evleniyorudm zira, öyle plan yapacak karakterim olsa vaktim yoktu.

şimdi ise halim yok. tek amacım paramı kazanıp, taksitlerimi ödemek, hepsi bu.

sanırım bu iş hayatı bana göre değil, ben gerçekten beceremiyorum bu işi, yani iş derken, insanlarla başedebilme kısmını.

ve sanırım istemiyorum da. ne oyunlar öğrenmek, ne hırslı yarışlara girmek istiyorum ben. işimi yapıp, paramı alıp, kredi kartımı, kiramı ödemek istiyorum yalnızca.

bunu yapabileceğim bir ortam olsaydı keşke.

ne kadar sevdiğim bir yeri, tek kişinin bile ceheneme çevirebileceğini burda gördüm ben.

ne kalıp savaşmaya, ne de gidip baştan başlamaya halim var.

of be hayat ne zorsun sen :(

4 Kasım 2011 Cuma

İzmir yolcuları...

Annemler İstanbul'da yaşıyor. Gerçi yazın, bayramlarda ve de bazen kışın belli dönemlerinde Antalya'dalar ama 1. adresleri İstanbul:)

Salı günü gitti annemler Antalya'daki köyümüze. Valla hayalimiz, önce İzmir'e ordan Antalya'ya geçmekti, hem Emre'nin aileyi görecek hem de Emre artık bizim köyü görecekti.

Başka bahara kaldı. tatil sadece 5 gün...

O yüzden biz, İzmirdekileri çok az görme şansımız olduğunu göz önüne alarak, İzmir'e gitmeye karar verdik.

Bu bayram İzmir'deyiz dostlar.

Kordon'da bir kahve de sizin için içer, tavlada bir düşeş de size atarım ;)

Dilerim bu bayram ülkemizin üzerindeki kara bulutlar bir nebze olsun azalır.

he bir de hazır dilek dilemişken, dilerim bu hafta Galatasaray kazanır, yine maçı kaçırıyorum, bu sene şu kombinenin hayrını görmedim yaa!!

Mutlu bayramlar :)

3 Kasım 2011 Perşembe

50 50 50

Bu bloğu açtığımda (daha doğrusu Umut açtığında) kimseyi tanımıyordum.

Şimdi bir sürü hayat oldu izlediğim, mutluyum.

Aslında 2 senedir açık olan ama son 4-5 aydır yazdığım bir blog burası.

Bu 4-5 ay içinde öyle bloglar tanıdım ki, hayatlarımız bir yerde kesişiyordu.

Bazılarını ise sadece okumayı sevdim.

Beni de okumayı sevenler olduğunu görmek güzel.

Bugün bir baktım ki, 50 tane izleyicim olmuş :)

O zaman 50. izleyicim Viva hoşgelmiş.

1 Kasım 2011 Salı

şarjlı süpürge olayı-2

biliyorsunuz şu yazımda, şarjlı el süpürgesi arayışımdan bahsetmiştim.

geçen hafta hepsiburada.com'dan sipariş ettiğim süpürge, siparişten bir gün sonra anneme teslim edilmişti. alıp hemen denedim.

tüm karşılaştırmalarıma değmişti ürün doğrusu. gayet güzel çekiyor, kanguru model, içindeki parça ile koltuk filan da süpürülebiliyor. çok aşırı ağır değil. forumlarda yazan "menteşe kopması" olayını yaşayacağımı sanmıyorum, çünkü halı da temizledim, bir sıkıntı olmadı bastırınca, umarım da olmaz.

tek dezavantajı şarj ışığı. evde nereye koysam diye bakındım bakındım, rengi siyah ve modeli güzel olduğu için bari yatak odasına dursun dedim, ama o ışık varken baş ağrılarım tetiklendi valla, aldım başka odaya koydum, ışığı da duvara doğru yansıttım, bu sorunu çözdüm :)

efenim, ben en son 3 model arasında kaldım :

- Bosch move 2 in 1
- Philips FC6161 DailyDuo
- Fakir Duplex Turbo Cyclonic 2 in 1

Philips diğerlerine göre daha pahalı idi, bir de rengini de pek beğenmedim. Bosch ve Fakir istediğim gibi siyahtı ama Fakir Volt fazlası ile ve de forumlardaki yorumlar ile öne geçti, ve Fakiri satın aldım. Turbo modelini, hepsiburada.com'dan, mağazalardaki normal modelin fiyatının da altına aldım. bazı internet mağazalarında daha ucuzdu ama bu konuda tatsız tecrübem olduğundan, risk almadım.

Bu tarz bir süpürge arayanlara tavsiye olunur.