18 Kasım 2011 Cuma

Galatasaray ve basketbol...

ne yalan söyleyeyim yakından takip edemiyorum basketbolu.

eskiden özellikle bayan basketbolunu sıkı takip ederdim ama artık vakit bulamıyorum, ya da başka önceliklerim var, bilemiyorum.

hal böyle olunca, teknik yorum, fikir beyanı yok yapmak hoş olmuyor.

ama yine de Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nın çıkışının farkındayım.

Oktay hocanın zekası karşısında eğiliyorum.

NBA'deki lockout bitmese de, ordan gelen oyuncularla iyice dirilen takımımız otursa en sağlamından.

Geçen sene saç baş yolduran Furkan, bu sene nasıl güvenli kendine.

Bazen düşünüyorum da, o yanlış forma olayı hazırlık maçındaki, aldığımız cezalar, koçun gitmesi... hayırlı mı olmuş ne?

Tüm onlar olmasaydı, Cemal Nalga olayı yaşanmasaydı, belki bugünleri göremeyecektik.

Geçen sene finalde kaybettik, kızlarımız da öyle.

Bu sene mucize eseri Euroleuge'e katıldık, ağlayacaktım nerdeyse.

Ve dün, ne yazık ki gidemediğim maçı, tv'den izledim.

Barcelona ile başa baş mücadelemizi hayranlıkla seyrettim.

20 sayı farka teslim olmayıp, o farkı 2 sayıya kadar indirişimizi de.

varsın 4 sayı fark ile kaybetmiş olalım, salonda bir seyirci bile harcadığı zamana, verdiği paraya ve gırtlağına acımıyordu dün eminim. bir seyirci bile mutsuz değildi, daha doğrusu kaybetmenin mutsuzluğu vardı elbet ama sebebi ruhsuzluk değildi.

dün ben oyuncularımızın, ayrı ayrı hepsinin, tüm varlıklarını ortaya koyduklarını gördüm.

hepsine ayrı ayrı helal olsun.

haftasonu inönü'de kaybedeceksek futbolda, aynen böyle kaybedelim.

7 Aralık'ta Fenerbahçe'ye kaybedeceksek, yine böyle olsun.

elbette gönül kaznamak ister.

ama kazanmanın da kaybetmenin de olduğu bu oyunlarda, kaybetmelerimizi hep böyle yaşamak isterim.

1 yorum:

gülümse dedi ki...

varsın kaybedişler onurlu bi şekilde olsun değil mi?