13 Ekim 2009 Salı

anlamlandırdıklarımız vs anlamlandıramadıklarımız

Yanılmak... İnsanlara mahsus bir duygu, hem de istisnasız hepsine. İnsan her yanıldığında bir daha başına aynı şeyin gelmeyeceğini düşünür, oysa ki yine yanılır. Daha kendi kendini kandırmamayı başaramayan bir insan nasıl başkaları tarafından kandırılmasın ki? Kendine yalanlar söylüyorsun, her şeyi görmek istediğin gibi görüyorsun sonra da “bana yalan söylediler” diye isyanlardasın.

Bazen gerçekler suratına çarpsa bile beynine başka sinyaller gidiyor, hem de içten içe daha da çok yara alacağını bile bile. Oysa beynin var değil mi? Lanet olası birkaç hormonun yönetimindeki beyin, aslında içten içe kıvrımlarında “yanlış” dediklerin suratına tam manası ile çarpana kadar “acaba” olarak kalıyor. Oysa kafadaki her acaba bir yerden sonra bir kıvrımı yok ediyor sanki, seni biraz daha yaşlandırırken.

Hayat dediğin şey canlılara, objelere yüklediğin anlamlardan ibaret aslında. Senin dünyan var, başka bir dünya yok! Arada bir ziyaret ettiğin diğer dünyalar ise yalnızlığın yüzüne çarpılmasın diye. Sana benzeyen dünyaları seviyorsun, kaza ile farklı bir dünyayı sevmişsen istiyorsun ki seninkine benzesin. Yaşam dediğimiz şey kuralları işimize geldiğimiz gibi uygulamak, benim doğrularım, benim kurallarım der ve geçeriz. Oysa ki hepsi lafta. Dünyada bir insan yok ki “asla” dediği şeyden dönmemiş olsun. Oysa ne çok asla var hayatımızda? Asla yalan söylemem, asla aldatmam, asla kimseye kötülük yapmam... Oysa hepsini yapabilirsin, insan sandığımız kadar güçlü bir varlık değil, aslında başına hepsi gelebilir. Hayat dediğimiz şey olayları anlamlandırmaya çabamızdan ibaret, hep ama hep “ortak” bir anlam bulamayacağımızı unutarak. Oysaki anlam verilmediğinde “tamam ya böyle işte” deyip çekip gitmek lazım. Yoksa o kıvrımlara yazık oluyor. Yüzümüze düşen herbir çizgi “boşuna” oradaysa hayatta yenik gidiyoruz demektir. Ve bilmek lazım ki baştan yenik başlanırsa maçı çevirmek zordur.

Hayatın anlamını anlamlandırmak sanıyoruz. Oysa ki, beyniniz algılayabiliyorsa, anlıyorsa en baştan anlar zaten. Siz sebep, sonuç, devam, geçmiş, anlam ararken çizgiekleniyor yüzünüze ve asıl bu çizgilerin anlamlarını bilmiyorsunuz. Anlamsız kalsa ne olur? Eğer kendi dünyanıza çekilirseniz, anlamsızlar sizin dışınızda ise hiçbir şey olmaz. Dünyanıza anlamadıklarınızı almak ancak kalbinizi, vücudunuzu yorar, ya onları çıkarın o dünyadan, ya da anlam yüklemeyin artık. Bırakın dağınık kalsın!

Hiç yorum yok: