7 Ağustos 2011 Pazar

sanırım gidiyorum bu evden...

artık "düğün ne zaman?" diye soranlara, "gelecek ay" diyorum.

evet çok az kaldı, aklıma gelince kalbim küt küt atıyor, bazen ağzına kadar dolu bir mutluluk, bazen hafiften bir hüzün, bazen endişe, bazen huzur hissediyorum, tüm duyguları aynı anda yaşayabiliyormuş insan bunu anladım.

dönüp dönüp evin her bir karesine bakıyorum şu an. bir süre sonra buradan bahsederken baba evi diyeceğim muhtemelen, evim derken kendi oturduğum evden bahsedeceğim.

özgürlüğe düşkün birisiyim, ama hep de insanları kıramayan biri oldum ben. bu evde yaşadığım müddetçe, ailesinden oldukça farklı bir birey olarak, hem kendi alanımı yaratmaya çalıştım, hem de beni bugünlere getirmek için maddi manevi hiçbir şeyi esirgemeyen annemi babamı kırmamaya, elimden geldiğince onların da gönüllerini hoş tutmaya çalıştım. akşamları dışardayken, genelde tek benim telefonum çalardı, her evden çıkışımda "geç kalma" öğütünü duydum ben. bazen kızdım, bazen üzüldüm, hatta bazen ağladım, bazen hee deyip geçtim ama bunca seneyi bir şekilde geçirdik işte.

gelecek ay taşınıyorum bu evden. üniversite yılları sırasında yunanistan'da yaptığım 2.5 aylık bir staj ve bir yıllık iznimi harcadığım 3 haftalık bir italyanca kursu dışında, 10 günden fazla uzaklaşmadım ben bu evden.

1998 yılından beri bu evdeyiz. sanki her bir karesi ayaklanacak da anıları anlatacak gibi geliyor şu an. üzerinde oturduğumuz şu koltukları annecimle aldığımız gün geldi aklıma. hele şu çamaşır makinesini, 5 sene önce işe girdiğimde, daha ilk maaşımı bile almadan almış ve anneme hediye etmiştim; gri modeller çok yeniydi, bir havası vardı o zaman, "anne gri olsun, 3 kuruş fazla verelim be" demiştim. yıllar sonra, kendi çamaşır makinemi alırken, diğer eşyalardan ayrı bir yerde duracağını düşünerek, aradaki farka değmez deyip beyaz almam gülümsetiyor şu an beni.

bu evde yalnız kaldığım çok oldu, annemler antalya'da yaz aylarını geçirirken, ben pek hakkını veremesem de çekip çevirdim bu evi.

şu an annemin ıvır zıvırı ile dolu balkonumuzu aktif kullandığımız yıllar oldu. o balkonda üniversite sınavı hazırlığı için çok test çözdüm.

banyomuzu değiştirme hevesimiz de dün gibi aklımda.

odama hiç hoşlanmadığım bu pembe-mavi renkte mobilyaları, öğrenci harçlığımla uygun fiyata bulduğum için aldığım günü de anımsadım, eşyalar geldiğinde duyduğum mutluluğu. babamın daha sonra hem kocaman bir çalışma masası, hem de emektar pc için masa yaptırdığını da. odada iki masa, şifonyer, gardrop, komidinler, ıvır zıvır bir sürü şey var.

şu an taşındığım ev benim bu odamı almaz sanırım. bakıyorum bakıyorum, çekmeceler, dolaplar, benim ıvır zıvırlarımla dolu. şu altına şimdi götüreceğim nevresimlerimi koyduğum masa, eskiden kimya mühendisliği ders kitapları ile dolar taşardı. son yıllarda onların yerini puzzle aldı.

şu an üzerinde ıvır zıvır tabak çanak bulunan masa ise, hep romanlarımla, yabancı dil kitaplarımla doluydu. duvarda asılı kitaplığıma bakıyorum da onu da mı bırakacağım ne? resmen bir hayatı bırakıp, diğerine geçiyorum ve şu an idrak ediyorum bunu.

peki odam ne olacak? çekmecelerimde doldurma kasetler bile var. filmli makine ile çekilmiş fotoğraflar, cdler, bildiğin bir tarih var o odada.

sanırım 1 sene daha bu oda aynen kalacak. ama seneye kardeşim evleniyor ve bu evde yaşayacaklar, o zaman anılarımı kaldırmak zorunda kalacağım ve bu evden benim izim silinecek. şimdilik ailemden odamı tutmalarını istedim, annemle babam yeni evine geçene kadar. bu şekilde alışmam daha kolay olacak, yavaş yavaş gidiyormuşum gibi. geldiğimde odamı bulacağım, garipsemeyeceğim bir süre daha. eh 1 sene içinde de kendi evime alışmış olurum, şu an kadar acıtmaz canımı diye düşünüyorum.

biz 4 kişilik bir aileyiz şu an. 1 ay sonra ben, 1 yıl sonra kardeşim ayrı bir aile olacak. evler değişecek, yerler değişecek. resmen hayatın gerçeklerinin ispatı gibi, çocuklar büyüyor ve yaşamlar değişiyor işte.

canım evim, gidiyorum ama gözlerim doluyor mu şu an doluyor. canım annem, babam ve kardeşim; sizinle geçirdiğim her dakika değerliydi benim için, belki hissettiremedim, belki evin hep aykırı çocuğu oldum. beni okuttuğunuz, eğittiğiniz, iyi bir insan olmam için, kendi ayaklarım üzerimde durmam için yaptığınız tüm fedakarlıklar için size minnettarım. bu evin bir bireyi olmaktan hep gurur duydum ve duymaya da devam edeceğim.

allah hiçbirinizi yanımdan eksik etmesin...

4 yorum:

gelinyolu dedi ki...

nasıl tuhaf bir duygu değil mi..evlendikten sonra aile evime her gittiğimde boğazıma bir yumruk saplandı. her seferinde eski odama bakıyorum, çekmeceleri açıyorum, annemin yeni aldığı şeyleri görüp aa ne zaman aldın ben görmedim diyorum..1 ay boyunca her gittiğimde tuvalette ağladım, yeni yeni alışmaya çalışıyorum :( kendi evine geçmek çok güzel ama bir o kadar da hüzünlü oluyor.

lamore del calcio dedi ki...

:( böhööö, evlendikten sonra da mı bu hüzün devam edecek :( çok ilginç bir duygu, yani öğrenci olup ayrı ev bile açsan annenin babanın evi aslında senin evin, ama ev kurmak farklı bir duygu, o odanın sana ait olmadığını bilmek ama aslında o odada büyümüş, hatta varolmuş olmak.. alışacağız, dünyanın düzeni böyle, her güzel şeyin bir yan etkisi de var işte...

kiraz tadında dedi ki...

oyy oyyy ben okumakta bile zorlandım canım yazını ki benim de düğünüme 1 aydan az bir zaman kaldı ve o hüzün bana da çoktan çöktü. ee zaten sen üniversiteyi sehir dısında okudun evden çıktın bile diyenlere de ayrıca sinir oluyorum. çıktım ama döneceğim ev hep orasıydı, ya şimdi sadece baba evi mi olacak. sanırım senin de dediğin gibi her güzelliğin de bir kusuru var:)

lamore del calcio dedi ki...

kiraz tadında, aynen deidğin gibi, çok çok garip bir duygu. sevgilim geçenlerde, istemiyor musun yoksa filan dedi, patlatıtm kahkahayı :) kadın olmak lazım bunun için... ben bu yazımı her yazışımda gözüm doluyor, zaten son zamanlarda iyice sulugöz oldum.

bu arada blogun hayırlı olsun, ilk izleycin olmak istedim ve oldum bile:)